Introducing
Your new presentation assistant.
Refine, enhance, and tailor your content, source relevant images, and edit visuals quicker than ever before.
Trending searches
Rüya denilen olgu en
Nazlı Karakelleoğlu
Konağın üst katına açılan herhangi bir kapı veya merdiven bulunmaması sınıfsal farklılık açısından değerlendirildiğinde, bu iki yaşam alanının görünürde bir benzerliğe sahip olmadığı ortaya çıkmaktadır.
C. BENAN UÇAR
JULIE: "Aşağı nasıl ineceğimi bir türlü kestiremem. Aşağı bakınca başım döner. Oysa inmem gerekir, atlayacak cesareti de gösteremedim."
JEAN: "Yukarılara çıkmak isterim; ağacın ta tepesine kadar çıkmak sonra da tepede duran yuvadaki altın yumurtaları almak. Şimdilik o dala ulaşamadım, ama yakında ulaşacağım"
(Strindberg,2012,s.30)
Aynı zamanda mutfak, Jean ve Kristin'in doğal yaşam alanı iken Julie için karanlık bir bilinmezlikten ibarettir.
Rüya şeklinde nitelendirilen olgu aslında imkansızı mümkün kılabilecek, çelişkileri birleştirebilen bir kavramdır. Uyanıkken rüya durumlarında davranan insanlar toplumumuzca 'deli' şeklinde nitelendirilebilmektedir.
Herhangi bir statü koruma kaygısı içinde bulunmayan Matmazel Julie öz bilincini baskılamaktan uzak durmuş ve bilinçdışı algılarını günlük hayata taşımaktan çekinmeyecek bir tutum sergilemiştir. Öyle ki bu tutum alışılagelmiş davranışlardan uzak olduğundan Julie, Jean ve Kristin tarafından 'çılgın' ünvanına layık görülmüştür.
Bu durum Avrupalı Matmazel Julie ve Türk kadını kıyaslamasında şöyle sunulmuştur:
"Avrupa’da çok sık karşılaşabileceğiniz, o insanda konuşmaya heves bırakmayan kayıtsızlığın ya da tepeden bakan soruşturmacı tavrın Türk hanımefendilerinde de olabileceğinden korkmanıza hiç gerek yoktur. Onlarda tam tersine insana hoşnutluk veren, yürekten gelen bir medenilik vardır. Bu memleketin bütün insanlarında görebileceğiniz sezgisel nezaketlerinden doğar bu halleri..."
Jean'ın "Cennnet Bahçesi" şeklinde tasvir ettiği bölüm evin üst katıdır. Jean her zaman Tanrı'nın yaşadığı 'cennet' bölümüne geçmek istese de dünyada sıkışıp kalacaktır. Tıpkı oyun boyunca karanlık ormandan kurtulup altın yumurtalara ulaşmak isteyip başaramaması gibi..
Oyun boyunca olayların geçtiği ana mekandır.
Oyun kişilerinin giriş çıkışları, yalnız kalışları, sıkışmışlıkları mutfağa bağlı üç kapı aracılığıyla sembolize edilmektedir.
Oyunun temelini oluşturan ve gidişatını şekillendiren asıl tema "toplumsal sınıf farklılığı"nın en güçlü sembolüdür ve piramitin en tepesinde yer alır.
Dini sembollere dayandırıldığında ise, kudreti hatta tanrıyı temsil etmektedir. Çalışanlarla direkt bir iletişimde hiç bulunmamış, oyun boyunca ismi geçse de herhangi bir diyaloğuna yer verilmemiştir ki bu da onun soyut bir varlık olduğunu kanıtlar niteliktedir.
Evde onun yokluğunda, günah işlenmekte ve insanlar iç güdüleriyle hareket ederek toplumun moral değerlerinden sapmaktadırlar.
"Mutfağın üç kapısı vardır; küçük olan ikisi Jean ile Kristin'in yatak odalarına, büyük camlı kapı ise avluya açılır. Konağa tek giriş yolu burasıdır. (Strindberg,2012,s.21)
Cupido, latincede Yunan aşk tanrısı olan Eros'un karşılığıdır. Aşkı, arzuyu ve insanın karşı koyamayacağı iç güdüleri açığa çıkmasını sembolize eden bir motif olarak eserde yer almıştır. Heykel elinde ok tutan ve kanatları olan bir erkek çocuğu halinde şekillendirilmiştir.
"JEAN: Nasıl olsa bir ayıp işlemişsiniz." (Strindberg,2012,s.50)
"Zil iki kez çalar,julie ayağa sıçrar. Jean uşak giysilerini giyer." (Strindberg,2012,s.62)
"Jean: Jean konuşuyor efendim. Evet efendim. Evet efendim,peki efendim. Hemen mi, efendim? Peki efendim.Yarım saate kadar." (Strindberg,2012,s.62)
"Jean : Niye mi? Hala çocuk musunuz, yoksa yirmi eş yaşında ateşle oynamanın tehlikeli olduğunu bilmiyor musunuz?" (Strindberg,2012,s.31)
"Julie:Benimle birlikte ölmek istemiyor musun ?" (Strindberg,2012,s.48)
Konuşma borusu üst sınıfın alt sınıf ile direkt ve yüzyüze iletişimden sakındığını gözler önüne sererek toplumsa sınıf farklılığından doğan çatışmayı, oyun içerisinde güçlendirmektedir.
Aynı zamanda bu boru dini motif olarak ele alındığında, yoldan çıkmış insanları uyarmak için tanrının, oyun içerisinde Kont'un, gönderdiği peygamberler ile benzerlik göstermektedir. Kont'un gelerek bu borudan Jean'a yani halka uyarı göndermekte ve varlığını hatırlatmaktadır. Bu sahneden sonra her karakter kendi sınıfına ait özellikleri segilemeye geri dönmekte kendine gelmektedir.
Heykel, mutfaktan da çıkışı bulunan bir avluya, evin dış kısmına konumlandırılmıştır. Cupido'nun duyguların açığa çıkmasına izin verilmeyen ve sınıfsal hiyerarşinin hakim olduğu evin dışında bulunması, bahçede duygulara yer verildiğinin göstergesini oluşturmaktadır. Her ne kadar evin üst katlarında kişilerin içgüleri toplumun ahlak değerleri ile örtüşmediği için kontrol altında tutulsa da, avluya alt sınıfı temsil eden "mutfak" katından da çıkışın bulunması her insanın duyguları olduğunun göstergesini oluşturmaktadır. Aşk, şehvet dolu gizli işler Cupido Heykeli'nin bulunduğu bahçede yaşanmaktadır.
Bu durumda :
Jean'ın rüyasında gördüğü ve yükselebilmek için tırmandığı ağaç huş ağacıdır. Alt sınıfa ait Jean'ın rüyasında da görüldüğü üzere
"Gördüğüm rüyada, hep karanlık bir ormanda, büyük bir ağacın altında yatıyorumdur. Yukarılara çıkmak isterim; ağacın ta tepesine kadar çıkıp güneşin aydınlattığı, ışıltılı görünüme oradan bakmak, sonra da tepede duran yuvadaki altın yumurtaları almak. Habire tırmanırım; ağacın gövdesi kalın ve kaygandır, daha ilk dala bile ulaşamam. Ama bir kez ulaşınca, sanki merdivenle çıkmış gibi ağacın tepesine kolayca varacağımı bilirim.” (Strindberg, 2012, s.30)
onun sınıf atlama ve yükselme hırsı huş ağacının kaygan dallarında tepeye ulaşmak kadar zor ve imkansızdır. Ayrıca bu ağacın kısalığı da Jean'ın ne kadar çabalarsa çabalasın çıkabileceği statünün çok yüksek olmadığı sezdirilmektedir.
Elma Ağacı: Oyunda elma ağacı Jean'ın diğer küçük erkek çocuklarıyla beraber elma çaldığı ve bunun toplumda normal karşılandığı bir dönemin düşünce yapısına ışık tutar. Kadın- erkek eşitsizliğini gözler önüne seren bir sembol olarak işlenmiştir.
"Julie: Yok canım, bütün oğlan çocukları elma çalar."
Yaz dönümü gecesi, oyunun geçtiği, içkinin, dansın ve eğlencenin hakim olduğu özel bir gecedir.
Yaz dönümü günü ise güneşin çıkabileceği kadar yükseğe çıktıktan sonra aşağıya belli bir yörüngeyi izleyerek düşmeye başladığı dönüm noktasıdır.
Türk kültüründeki Nevruz Bayramı'yla parallelik gösteren bir kutlanışı bulunmaktadır.
Yaz dönümü gecesi oyun ile iki şekilde bağdaştırılabilir. İlki Matmazel Julie'nin rüyasını gördüğü yüksekten aşağı düşüşün başlangıcını temsil eder.
"Ara sıra gördüğüm bir rüyayı anımsatır bana;bir sütunun tepesindeyimdir, aşağı nasıl ineceğimi bir türlü kestiremem. ... Aşağı yere düşmedikçe rahat yüzü yok. Yere insem bu kez de ta yeriin dibine batmak istiyorum." (Strindberg,2012,s.30)
Oyun içerisinde de güneş ile benzer şekilde Julie'nin sınıfsal düşüşü ve psikolojik çöküşü, oyunun geçtiği zaman yani yaz dönümü gecesi ile sembolize edilir
Lombardiya Kavağı: İtalya yarım adasında, Como Gölü ertafında ve İsveç'te bulunan bir kavak çeşididir. Yetiştiği bölgenin, oyunun geçtiği mekan,İsveç, ile uyum göstermesi eserin inandırıcılığına katkı sağlayan unsurlardan biridir.
Piramit şeklinde büyüyen bu kavak türü, eserde sınıf piramidini betimlemesinin temelini oluşturmakta ve zihinde oluşan bu görselle oyunun temalarından biri olan sosyal sınıf farklılığını işlemektedir.
"SAHNE: 1880' lerde bir İsveç taşra konağının geniş mutfağı.
Bir yaz dönümü gecesi. "
"JEAN: Yaz dönümü gecesi bira! Yoo, teşekkürler. Bende daha iyisi var."
Julie: Yatmaya gitmek mi,üstelik yaz dönümü gecesi."
İkinci bağlamda ise yaz dönümü gecesi, Matmazel Julie'nin çocukluktan çıkarak gerçek dünyayla yüzleşmesi ve erişkinliğe ulaşmasını temsil eder.
Yaz dönümü gecesi, mitlerde ölümü ve bir sınamadan geçtikten sonra yeniden dirilmeyi sembolize etmektedir. Oyun içerisinde ise bu inanış Julie'nin çocuk olarak indiği mutfaktan, ambara doğru yolculuğu ve ölmesiyle erişginliğe ulaşması şeklinde sunulmaktadır. Julie'nin mutfakta yaşadıkları onun sınavının eşiğini oluşturmaktadır.
Tıpkı rüya sembolünde olduğu gibi içki unsurunda da karakterler Jean ve Julie içinde bulundukları sosyal sınıfın gerekliliklerinin dışında hareket etmektedirler.
Julie, soylu ve efendi olmasına rağmen "basit zevklere" sahiptir ve "birayı şaraba yeğler" iken bir işçi çocuğu olan Jean "biracı" değildir.
Aynı zamanda Jean Matmazel Julie'yi "tatlı bir şarap" a benzetmektedir. Julie'yi tadılacak ve kendini mutlu edebilecek bir nesne yerine koyar.
Sınıfsal farklılığın belirgin bir şekilde gözler önüne serildiği mutfak sembolü, Türk edebiyatında Halit Ziya Uşaklıgil'in Aşk-ı Memnu eserinde de benzer bir anlama sahiptir.
Rüya sembolü, iki ana karakter olan Jean ve Julie için bulundukları yerden çok olmak istedikleri yerleri temsil etmektedir. Bu iki karakter için rüya, sahip oldukları öznel yapının aslında üstlenmek zorunda kaldıkları toplumsal kimliklerinden ne kadar farklı olduğunu kanıtlamaktadır.
Bunun tam aksine Kristin ise en özgür olduğu rüya anında bile toplumsal rolünün gerekliliğine bağlı kalma mecburiyeti hissettiğinden öz bilincini baskılamaya çalışmaktadır.
Jean'ın sürekli şarap içmek istemesi aynı zamanda Yazdönümü gecesi ritüeline bir göndermedir. Yaz dönümünde Diyonisus'un ya da çarmıha gerilen İsa'nın kanı olarak şarap içilir. Jean'ın şarap içmesi ise bu ritüelin gerçekleşeceğine Julie'nin de bu ritüelin kişisi olacağı sezdirilmektedir.
Belirli bir dönemden sonra Julie'nin de sürekli şarap içmesi de yine Hristiyan inanışına bir göndermedir. Rivayete göre İsa ölüme gitmeden önce son kez fısıh yemeğinde şarap içer ve ondan sonra ölene dek şarap içmez. Julie de tıpkı İsa gibi ölüme gitmeden önce şarap içmektedir...
AUGUST STRINDBERG