Introducing
Your new presentation assistant.
Refine, enhance, and tailor your content, source relevant images, and edit visuals quicker than ever before.
Trending searches
Dua kelimesi, “çağırmak, hitap etmek” anlamlarına gelir. Allah’a karşı yapılan bu seslenmenin yanında O’ndan bir şey isteme, işlediğimiz herhangi bir suçtan dolayı bağışlanmayı arzu etmede duadır (akt. Baş,2017). Yaratıcıdan istenecek talepleri sözlü veya yazılı olarak dile getiren metinlere de dua denilir (Cilacı, 1994) .Luther’e göre dua etmek, Tanrı’nın huzurunda olmak ve onunla konuşabilmektedir. Calvin için de dua Tanrıyla karşılıklı konuşmaktır (akt. Horozcu,2010).
Dua, dua eden kişinin ruhunu terbiye edici şeydir (akt. Horozcu,2010) .Dua istemektedir. Bütün bu isteklerin amacı sağlıklı bir yaşamın yanı sıra en derin ihtiyaçlarının teminine dair arzusunun tatmin edilmesidir. (akt. Horozcu,2010)
İslam dininde Kur’an’ da belirtene göre insandan, günahlarından dolayı tövbe etmelerini ve bağışlanma dilemelerini istemektedir. Hz. İbrahim’in tüm inananlar için Allah’tan bağışlanma dilemesi, Hz.Musa’nın kendisi ve kardeşi için ettiği dua Kur’an’ daki birkaç örnekten bir tanesidir(akt. Horozcu,2010).
Tıpkı Müslümanların yaptığı gibi Hıristiyanlar da günahlarını Tanrı’ya itiraf ederek tövbe ederler(Horozcu, 2010). O’nlar duayı bir armağan olarak görürler, Tanrısal merhametin insanları duaya yönlendirdiğini düşünürler(akt. Horozcu,2010).Yine Hristiyanlara göre dua ihtiyaçları Tanrı’ya söylemek değil, kişi güçsüz olmasından ve Tanrıya olan bağımlılığından dolayı dua eder (akt. Horozcu,2010). Hıristiyanlıkta Tanrı’dan bağışlanma dilenmek üzere şöyle bir dua vardır. Bize karşı kötülük yapanları affettiğimiz gibi, Sen de bizim kötülüklerimizi affet. Öte yandan, Hıristiyanlığın lider şahsiyetlerinden Luther, “Sana yalvarıyorum, ruhumun ihtiyaçlarına karşı merhametli ol, bana acı ve günahımı affet” şeklinde dua etmektedir(akt.Horozcu, 2010). Ancak, Hıristiyanlar Müslümanlardan farklı olarak günah çıkarma ayinine başvururlar. Bu ayinde bir kilisedeki papazın yanına gidilir ve işledikleri günahları papaza anlatırlar(akt. Horozcu,2010).
Benzer uygulamalar Yahudilikte de yer almaktadır. Eskiden mabet dönemlerinde tövbe ayinlerinde başrahip oldukça önemliydi. Yahudilerin, o zamanlar da tövbeyi bir kefaret olarak algılarlardı. Başrahip, Mabette af vasıtası olarak görülen kurbanları sunardı. Daha sonradan mabet yıkılınca kurbanla kefaret etme imkanı da ortadan kalkmış ve bu anlayış terk edilmiştir. Bunun yerine tövbeye ve duaya verilen önem artmıştır(akt. Horozcu,2010).
Geçmişten günümüze dua insanların hayatları için önemli bir parçadır. Psikoloji de insanı ve insan davranışlarını inceleyen bir bilim dalı olduğu için dua ve psikolojiyi ayrı düşünmek imkansız hale geliyor. Bunu inceleyen alana ise Din Psikolojisi adını veriyoruz.
Din ve maneviyat alanı için duanın bedensel ve psikolojik etkilerinin bilimsel yöntemlerle incelenmeye başlanması kayda değer bir gelişme olarak görülmektedir. Transpersonel Psikoloji, Pastoral Psikoloji ve Sufî Psikolojisi gibi akımların ortaya çıkmasıyla din ve maneviyata verilen önem artmış ve bilimsel çalışmaların önü açılmıştır. Dolayısıyla din ve maneviyatın bilim dünyasında göz ardı edilemeyeceğini göstermektedir. Din psikoloji için duanın önemli bir yeri vardır ve duanın bilimsel çalışmalara konu olması dinî olgulara ilginin bir göstergesidir. Bunlara bakarak diyebiliriz ki dua, bilim için dikkat çeken güncel bir konudur (Güzel, 2009).
Din Psikolojisinde önde gelen pek çok kişi duayı şu şekilde incelemişler. İnsanlar duaya nasıl yaklaşır, dua ederken nasıl davranışlar da bulunurlar; insanların jestleri, duadan beklentileri, dua ederken ve sonrasında olan ruh halleri, dualarda dile getirilen arzuların gerçekleşip gerçekleşmemesi vs. şeklinde incelemişler(akt. Horozcu,2010).
Duanın hem ruhu hem de bedeni olumlu olarak etkilediği bilinmektedir. Dua eden kişi, dua etmeden önceki durumuna kıyasla önemli bir değişim yaşamaktadır. Dua etmenin sinirleri yatıştırdığı, duyguları olumluya çevirdiği ve kontrol altına alındığı, problemlere geniş bir açıdan bakabildiği ve güven duygularını arttırdığı gibi birçok etkilerinin olduğu ifade edilmiştir. Dua kişinin dünya ile ilişkisini etkilediği gibi, kendi duygusal dünyasının da değişmesinde de bir faktördür. Kişi dua ettikçe ibadetlerinde artış olur ve bu onu Allah’a daha çok yakınlaştırır. Dua eden kişinin zihni onunla meşgul olduğundan kötülüklere karşı uzak durur ve bu onu iyiliğe yönlendirir ahlak gelişimini olumlu etkiler. Dua sayesinde kişi derinliklere iner ve kendisini keşfeder bu sayede hırs, egoizm, gurur, kıskançlık gibi duygularını daha yakından tanır ve engel olmaya çalışır.
Çaresizlik içinde dua ihtiyacı, insanların dua etmesinde zorlayıcı bir sebep olarak değerlendirilmektedir. Ayrıca dua, sadece çaresizlik anında başvurulan sığınma aracı değildir. Dua etmenin birçok sebebi vardır. Yapılan araştırmalarda bilinçli olarak Allah’a inanmayanların yıkıcı durumlar yaşadıklarında dua ettikleri görülmüştür. Birçok kişi inanmadığı halde, tehlikeler karşısında, bir kaza ve hastalık anında ya da ölüm anında dua edebilmektedirler. İnanan ya da inanmayan insanlar arasında dua etmenin yaygın olduğu görülmektedir.
Samimî ve içtenlikle yapılan duanın insan ruhunda olumlu etkileri vardır. Başkası için yapılan duanın da şahsen yapılan dua kadar etkili olduğu gözlenmiştir. Amerika Birleşik Devletleri'nde 192 hasta üzerinde yapılan bir araştırmada, bunu destekleyen sonuçlar elde edilmiştir. Hastane yakınındaki bir kilise bu hastalar için kendilerinin haberi olmadan dua etmiş; hastaların ismi söylenmeden yapılan dua sonucunda onların şikâyetlerinde azalma tespit edilmiştir. Klinik gözlemler, duanın sadece hastanın iyileşmesine olumlu katkı sağlamakla kalmayıp, genel olarak kişiliğin yeniden yapılanması konusunda etkili olduğunu gözlenmiştir.
Araştırmalar, gerek dünyevi istek dualarının gerekse meditasyon, şükür, tövbe vb. dualarının insanları psikolojik olarak rahatlattığını ortaya koymaktadır. Dua sayesinde kişi affedileceğini ve kendisine yardım edileceğini düşünerek hayata bağlanır. Dua eden kimse kendini yalnız olmadığını, kendisini işiten, duyan ve gören, cevap verecek olan bir varlığın olduğunu hisseder. Dua eden kişinin gelecekle ilgili kaygıları azalır, hayata olumlu bakar, karamsarlık içinde olmaz ve zorluklarla baş etme gücü kazanır. Ayrıca dua stresten arındıran, huzuru arttıran ve iyimserlik kazandıran özelliğe sahiptir. Duanın psikolojik etkilerine bakıldığında insan hayatına birçok açıdan katkı sağladığı anlaşılmaktadır.
İlahî olsun beşerî olsun tüm dinlerde insanlar manevî terapiye tabi tutulmuşlardır. Batıl olan Çin ve Hint dinlerinde bile insanların dinî duyguları üzerinden birtakım tedavi ve terapi seansları yapılarak onların psikolojik olarak rahatlatıldıkları bilinmektedir. Aynı şeyler Hristiyanlık ve Yahudilik gibi ilahi dinlerde de vardır. Hristiyanların kiliselere Yahudilerin sinagoglara gidip dua etmeleri bunlara örnektir. İslam dini açısından da durum böyledir
Dua, ruhsal hastalığa karşı adeta bağışıklık sisteminin kurulmasını sağlar, ruhu olumsuz dış etkenlerden korur ve hastalıklardan kurtulmaya yardımcı olur. Kısaca dua, hem ruhsal problemlerden korunmada, hem de hastalığın tedavisi sırasında önemli etkilere sahiptir.
Nobel ödülü almış bir tıp doktoru olan Alexis Carrel Readers’s Digest bir makalesinde der ki: “Dua insanın vücuda getirebileceği en kuvvetli kudret şeklidir. Ben hekim olarak gördüm ki, bazı insanlar her türlü tedavi sonuçsuz kaldıktan sonra duanın sakin kuvvetiyle hastalıktan, melankoliden kurtuldular. Dua ettiğimiz zaman, evreni çeviren sonsuz kuvvete kendimizi bağlıyoruz. O kuvvetin bir kısmı ihtiyaçlarımıza tahsil edilsin diye dua ediyoruz. İsterken bile insani eksikliklerimiz tamamlanır, kuvvet bulmuş, tamir olmuş olarak kalkarız. Mümkün değildir ki bir insan bir saniye dua etsin de iyi bir netice almasın. “
1)Psikanalitik Psikoterapi ve Dua
2)Davranışçı Psikoterapi ve Dua
3) Bilişsel Psikoterapi ve Dua
4) Varoluşçu Psikoterapi ve Dua
Psikanalizde bilinçaltı durumların konuşma süreciyle bilince çıkarılması ve kişiye rahatsızlık veren durumların tespit edilmesi söz konusudur. Duada da benzer bir durum görülür. Kişi dua ile ruhunun bilinmeyen tabakalarına nüfuz etmeye başlar. Dua kişinin bilinçli ve bilinçdışı bölgelerini ahenkli hale getirir
Dua ile kişi acziyetini, istek ve arzularını, hata ve günahlarını vb. durumları ifade eder. Bunları ifade ederken bilinçaltında farkına varmadığı duyguları da ortaya çıkmaya başlar. Bu durum kişinin pişmanlığını sağlayabileceği gibi farkındalığını da artırmış olmaktadır.
Davranışların temelinde güdüler bulunmaktadır. Dua, ibadet gibi dinî pratikler insanda duygusal ve psikolojik bir değişme ya da gelişmeyi sağlayabileceği gibi kişide davranışsal değişiklik de sağlamaktadır.
Davranışçı psikoterapi, hastanın davranışlarını olumlu davranışlarla değiştirmeyi, yanlış öğrenmeler sonucu gerçekleşen davranışları düzeltmeyi amaçlar. Böylece hasta, olumlu davranışlarla kendini ifade ederek psikolojik olarak iyileşmektedir.
Davranışları yönlendiren ve biçimlendiren dua ile de psikolojik mutluluk ve huzurun elde edildiği görülmektedir.
Bilişsel terapi, biliş, duygu ve davranış arasındaki bağlantıları tanımayı, yanlış düşünce ve inançları tanıyıp bunların değiştirilmesini sağlamayı amaç edinmiştir. Duygusal ya da mantıksal problemler yaşayan kişi, olaylar arasındaki bağıntıyı tespit ederek bu problemlerin üstesinden gelir.
Dinlerde önemli bir yeri olan duanın da, duygusal ve problem odaklı başa çıkmada etkin bir rol aldığı görülmektedir. Buna göre; değiştirilemeyecek bir stres durumuyla karşı karşıya kalan kişi, dua sayesinde duygusal gerginliklerden uzaklaşır. Dua, kişinin dünyaya bakış açısını ve çevreyle ilişkisini düzenler. Dolayısıyla dua, duygusal algıların biçim değiştirmesinde etkili olmaktadır. Olayların yeniden yorumlanmasını ve durumları kabullenmeyi sağlaması nedeniyle dua, aktif, bilişsel başa çıkma stratejilerinden birisi olarak görülür.
Irwin Yalom varoluşçu terapiyi “kişinin varoluşundan kaynaklanan konulara odaklanan dinamik bir terapi yaklaşımı” olarak tanımlar.
Varoluşçu psikoterapinin temel kavramları olan ölüm, yalnızlık, sorumluluk gibi kavramların dua ile ilişkisini kurmak mümkün görülmektedir.
Anlam isteğinin gerektiği şekilde tatmin edilmemesi, yanlış anlamlandırma ya da hayatın geçici anlamlara bağlanması sonucu kişide varoluşsal boşluk meydana gelir. Daha çok can sıkıntısı durumlarında dışa vuran bu durum günümüzde bireysel bir sorun olmaktan çıkmış, kitlesel bir boyut kazanmıştır.
Bir araştırmaya göre; can sıkıntısı, hayatı anlamsız bulma, yaşamayı sevmeme, çaresizce ağlama, olumsuz düşüncelere sahip olma gibi durumlarda dua edenlerin %75.6’sı duanın faydasını gördüğünü ifade etmiştir. Buna göre dua ile insanların yaşamlarında bir anlam bulduğu, yaşamayı sevdiği ve tevekkül sayesinde olumsuz düşüncelere karşı durduğu söylenebilir.
Telkin ve dua; savaş, yıkım, ölüm, felaketler gibi insan psikolojisini tehdit eden durumların aşılmasında önemli derecede yardımcı olmaktadır. İnsan psikolojini tehdit eden bu tür durumlarda yapılan duanın psikolojik bir destek olabileceğini çeşitli araştırmalar göstermektedir.
Destekleyici bir unsur olan telkin tekniği, hastanın benlik güçlerini kuvvetlendirmede yardımcı olmaktadır. Dua da, kişinin karakter gelişimine ve kendisini tanımasına yardımcı olduğundan duanın, kişinin benliğini tanımasında ve benliğin güçlendirilmesinde etkili olduğu söylenebilir. Aynı zamanda duanın, insanın ruhsal hayatında olumlu ve yapıcı etkilerinin olması, onun destekleyici işlevini göstermektedir.
Hipnoz veya başka bir yöntemle, telkinin etkisini anlamak için yapılan çalışmalar, telkini yapan terapistin müdahalesi ve hastanın kendi kendine telkin yapması arasında bir farklılık olmadığını ve aynı sonuçlar alındığını göstermektedir.
Dua ve maneviyatın insan sağlığı üzerindeki etkisini araştıran yaklaşık 1200 araştırmanın sonuçlarının özetlendiği, Handbook of Religion and Health adlı kitapta:
“Tüm çalışmalar dindar insanların daha uzun ve sağlıklı yaşadığını gösteriyor. İbadetine düşkün ve düzenli olarak dua eden insanlar daha seyrek hasta oluyor. Dindar olmayan hastalar dindar olanlara göre üç katı daha uzun süre hastanede yatıyor. Herhangi bir dini aktiviteye katılmayan kalp hastalarının ameliyat sonrası ölüm riski dindar hastalara kıyasla 14 kat fazla. Düzenli olarak ibadet eden yaşlıların inme riski diğerlerinin yarısı kadar. Dindar insanların kalp hastalığı ve kanserden ölme ihtimali yüzde 40 daha az. Dindarlar daha seyrek olarak depresyon yaşıyorlar, depresyona girince de daha çabuk düzeliyorlar. Güne dua etmekle başlamak, tansiyonun düşmesine yardımcı oluyor. Bilim adamları yaşları 25-45 arasında değişen ve kendilerini dindar kabul edip çok dua eden 155 kişiyi inceledi. Deneklerin kan basıncını 24 saati aşkın zaman diliminde ölçen bilim adamları tansiyon değerlerinin düşük” olduğu saptandı.
Harvard’lı bilim adamı Dr. Herbert Benson, son 30 yılını duanın insan fizyolojisi üzerindeki etkilerine adamış, tüm duaların stresi gideren, bedeni sakinleştiren ve iyileşmeyi hızlandıran etkisi olduğuna dikkat çekiyor. İnsanların dua halindeyken yaşadıkları değişiklikleri beyin MR çekimleriyle izleyen Benson, dua esnasında beyinde kompleks bir aktivitenin gerçekleştiğini saptamış.
KTÜ Tıp Fakültesi Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Anabilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mustafa Güler, telkin ve duanın iyileştirici yönlerine dikkat çeken bir araştırma gerçekleştirmiştir. Güler’e göre, hastaların iyi olacağına inandırılmasıyla gerçekleşen olumlu telkin, doktorlar tarafından hastalara sunulmalıdır. Araştırmada muayene ve reçete yazmanın yanı sıra sözle telkin, dua ve tamamlayıcı tedavilerin, telkin edici bir role sahip olduğu ifade edilmektedir. Araştırmasında duanın tedaviyi olumlu etkilediğiyle ilgili bilgiler veren Güler, doktorların yanı sıra hastanın da tedavi sürecine katılması gerektiğini ifade etmiştir.426 Hastanın moralinin yüksek tutulması ve iyileşeceğine dair ümit verilmesi hastanın iyileşmesine yardımcı olmaktadır. Ancak doktorların hastaya dua ve dinî telkin vermesi etik açıdan tartışılmaktadır. Dinî inanç ve değerlerin hastaya büyük oranda rahatlık verdiği tespit edilmekle beraber doktor, hastanın rahatsızlığına olumlu etki edeceğine inanıyorsa ona dini önermeli, eğer hasta uygun görmezse terapistin dinî ritüelleri önermesinin uygun olmadığı ifade edilmiştir
Duanın kişilik oluşumundaki rolü din psikologlarının ilgilendiği önemli konulardan biridir. Çünkü bireyin dua davranışının kişilik tipine göre etkilendiği düşünülmektedir. Herhangi bir kişilik tipinin sahip olduğu deneyimler, genetik faktörler ya da eğitim düzeyinin dua davranışında değişiklik gösterip göstermediği tartışmalıdır. Bireyler sahip oldukları kişilik tipine göre çeşitli dua davranışları sergilemektedir.
Kişilik yapısına göre bireylerin hangi tür duaları tercih ettikleri psikologlar tarafından araştırılmaktadır.
• 1991’de Osborn ve Osborn, 1998’de Baab ve 2008’de L. Francis ve M. Robbins, Jung’un kişilik tipleri sınıflamalarından hareketle birbiriyle ortak noktalar bulmuşlardır. Çalışmalarında, bireylerin tercihlerine göre 4’lü bir kişilik tipolojisinden söz edilmiş ve her bir tercih tipini de kendi içinde ikiye bölmüşlerdir.
Bireyler yönelim tercihleri açısından “içedönük” veya “dışadönük” , algı tercihleri açısından “duyumsamacı” ve “sezgici”, yargı tercihleri açısından “mantıkçı” veya “duygusal”, yaklaşım açısından ise “yargılayan” veya “algılayan” olmak üzere 8 farklı kişilik tipine ayrılmaktadır (Horozcu, 2010).
• 1984’te Michael ve Norrisey, bazı azizlerin mizaçlarını incelemiş ve insanların bu azizlerle mizaç yönünden benzerliklerine göre sınıflamışlar:
“Ignatious Mizacı” olarak adlandırdıkları duyumsamacı - yargılamacı tiptekilerin, kalıplı geleneksel dualara vurgu yaptıkları bulunurken, kendilerini geçmişin hikâye edici ve tarihsel İncil ortamında hayal etmeyi ve geçmişle bugünün olayları arasında bağlantı kurmayı tercih ettikleri ortaya konmuş.
“Augustin Mizaçlı” olarak adlandırılan sezgici – duygusal tiptekiler, sürekli olarak geleceğe dönük gelişim için sarf edilen çabalara yönelik dualar etmektedirler. İncil hikâyelerini tarihsel bağlamını fazla göz önünde bulundurmadan bugüne taşımayı tercih ederler.
“Francis Mizaçlı” olarak nitelenen duyumsamacı - algılamacı tiptekilerin önceliklerinde her zaman ve her yerde ruh çağırmaya vurgu vardır. Bu tiptekiler, tüm mahlûkatta Tanrı’nın hazır bulunuşunu görürler ve onların tercihi, hizmet işleriyle meşgul olmak şeklindeki duadan yanadır.
“Thomas Mizaçlı” olarak adlandırılan sezgici - mantıkçı tiptekiler ise, mantığa ve düzenli düşünsel süreçlere vurgu yaparlar. Onların tercih ettikleri dualar gelecek için çalışmak, ilmi çalışmalar yapmak, hakikat ve iyilik için çabalamak şeklindedir. (Horozcu, 2010).
• Baab 1998’de yaptığı benzer bir çalışma da ise insanları, sekiz farklı psikolojik tipe bölmüştür. Her bir tipin kendine has bir dua şekli bulunmaktadır:
Dışadönük - duyumsamacı dua: Duyularla elde edilen dünya tecrübesine dayanmaktadır.
İçedönük-duyumsamacı dua: Tanrı’ya derin düşünce içerisinde sessizce yöneltilen bir cevaptır.
Dışadönük - sezgici dua: Tanrı’nın yeryüzündeki krallığını yüceltmek üzere yapılan vizyon, ilham ve yaratıcılık talebini içerir.
İçedönük - sezgici dua: Tanrı’nın hazır bulunuşu üzerinde derince düşünmeyi ve zihnin bir düşünceden diğerine uçuşmasına izin vermeyi içerir.
Dışadönük - mantıkçı dua: Dış dünyaya bakarak mantığa dayalı bir analiz ve karar verme sürecidir.
İçedönük - mantıkçı dua: Hakikat ve adaletin anlamının yanı sıra insan ırkının ilahi doğruluk sorgulamasına yanıtıyla ilgilidir.
Dışa - dönük duygusal dua: Kişiyi desteklemeye, cesaretlendirmeye, şefkat, sıcaklık, sadakat ve güvenilirlik noktasında diğer insanlara bağlanmaya yöneliktir.
İçedönük - duygusal dua: İçten değerlere dayanır. Bu, dünyanın ihtiyaçları için tutkulu bir şekilde yapılmış, Tanrı’nın konuşmasının beklendiği derin düşünce duasıdır. (Horozcu, 2010).
• Francis ve Robbins, İngiltere, İskoçya, İrlanda ve Wales’ da ki Anglikan kilisesine rahip yardımcısı olarak yeni göreve başlamış kişiler ile yaptıkları çalışmalarında psikolojik tiple, tercih edilen dua türü arasındaki ilişkiyi araştırdılar.
İçedönük mizaca sahip olanlar, içedönük duayı, dışadönük mizaçlılar daha çok dışadönük duayı, duyumsamacı mizaca sahip olanlar duyumsamacı duayı, sezgileriyle hareket edenlerin ise sezgici duaları tercih edildiği öğrenilmiş.
Yargılama açısından bakıldığında, mantıkçı mizaca sahip kişilerin mantıkçı duaları, duygusal tiplerin de duygusal duaları tercih etmeleri söz konusudur. Yargılamacı mizaçlılar, yargılamacı duayı, algılamacı mizaçtakiler ise algılamacı duayı tercih ettiği tespit edilmiş. (Horozcu, 2010).
- İçe dönük duanın yönelim açısından en temel karakteristiği, duada yalnızlığın tercih edilmesidir. Gücün sessizlikten alındığı bu duada, sessizlik içinde Tanrı’ya kulak verilmekte, sessizlikle geçirilen uzun sürede kişi kendini bulmakta, ruhen tazelenmektedir. İnsanlardan uzaklaşma ihtiyacı, derin düşünme (meditasyon) bu dua türünün özelliklerindendir.
- Dışa dönük dua, yabancı insanlarla birlikte dua etmenin benimsendiği, gücün gruptan alındığı bu duada, sessizlikten ziyade kelimeler, derin düşünme yerine apaçık yapılan dualar tercih edilir.
- Duyumsamacı dua algılama açısından, kişi kendi hayatının ve Tanrı’nın nasıl göründüğüne odaklanır. Geleneksel dua tercih edilir, kişi dini resimlere bakar, ilahiler dinler, bedeninin duruşuna dikkat eder, kokuların farkına varır.
- Sezgici duada, kişinin hayal gücünü kullanması, Tanrı’nın sırrı üzerinde düşünmesi, hayatın karmaşıklığına yönelik derin iç görüsü, kendini yeni fikirlere ve imkânlara açması, yeni fikirlere eşsiz ve bulunmazlarmış gibi açık olmasıdır.
- Mantıkçı dua yargılama tercihi açısından, iyice düşünülmüş ve mantık süzgecinden geçirilmiş fikirler, teolojik akıl yürütmeler, Tanrı inancının analizi, teolojik tutarlılık arayışı, aklın kullanımı, adalet isteği ve duygunun reddedilmesini içerir.
- Duygusal dua, kendisi için dua edilen kişilerle empati tecrübesini, Tanrı’nın onu kucaklamasını, insanların acısını gidermek için Tanrı’nın (Hz. İsa) acısını paylaşmayı, şefkat, coşkuyu paylaşmayı, kalp üzerinde düşünmeyi ve Tanrı’yla samimi bir ilişki tecrübesini içerir.
- Yargılayıcı dua, yaklaşım tercihleri bakımından dua için özel bir zaman ayırma, her gün için dua etme, dua zamanını iyi planlama, belli bir dua kalıbını takip etme, bu kalıbı ve dua zamanlarını değiştirmek istememe ve duayı düzenli yaşamın bir parçası olarak görmedir.
- Algılayıcı dua, serbest ve ucu açık duaları içerir. Ne zaman vakit bulunursa, akla ne gelirse o konuda dua edilir. Dua için belirli sabit zamanların ayarlanmasından hoşlanılmaz, aksine dua zamanları esnek ve spontanedir. (Horozcu, 2010).
Yapılan bu çalışmalar sınırlıdır çünkü sadece Hıristiyan dini açısından ele alınmıştır. Müslümanlar için bunlara benzer bir çalışmaya rastlanmamıştır.
Hangi kişilik tipi, hangi dua tipini oluşturduğunun genel yargılarına ulaşabilmek adına, mutlaka farklı din ve geleneklere mensup kişilerle araştırma yapmak gerekir.
Dua davranışının altında yatan psikolojik süreçler iki başlığa ayrılabilir; kısa vadeli psikolojik süreçler, uzun vadeli psikolojik süreçler.
-Kısa vadeli psikolojik süreçler; korku, zayıflık, yardım ihtiyacı, kaygı gibi kısa psikolojik süreçleri kapsamaktadır. Bu süreçlerin varlığı kişiyi dua etmeye yönlendirir. Kısa vadeli psikolojik süreçler, doyurulduklarında ortadan kalkarlar.
-Uzun vadeli psikolojik süreçler; bilinçaltında bulunan kişinin davranışlarına yön veren kalıcı güdülerden oluşur. Uzun vadeli psikolojik süreçler dua davranışının altında yatan, her kültür ve gelenekteki insanları dua etmeye iten psikolojik süreçlerdir
Bu bakış açısına göre dua davranışı insan yaradılışında yer alan bir ihtiyaç, bir reflekstir. Başka bir ifadeyle insanlar dua etme eğiliminde doğmaktadırlar. Bu görüşün en büyük savunucularından birisi Pierre Marinier’dir. Marinier’e göre dua bir reflekstir ve farklı kültürler farklı eğitim tarzları benimsedikleri için dua farklı formlarda karşımıza çıkmaktadır. Ancak dua her kültürde vardır. Marinier’e göre kişinin dua esnasında kullandığı jestler kişinin yetiştiği kültürün sonucudur ve bu jestler şartlı reflekslerdir. Yani sonradan öğrenilmişlerdir. Duanın birde şartsız refleks yönü vardır. Marinier’e göre duanın şartsız yönü öğrenmeden öncedir.
Freud’a göre Tanrı; çocuklardaki her şeye gücü yeten, çocuğu her şeyden koruyan baba imajının genişletilmiş halidir. Çocuk büyüse de bilinçaltındaki baba imajı kendini korur ve Tanrı olarak bilinç düzeyine çıkar. Dua davranışı da bilinçaltındaki baba imajının bir uzantısıdır. Ayrıca dua, bilinçaltındaki yalnızlık ve korumasızlık duygularına karşı geliştirilen bir savunma mekanizmasıdır.
Nelson ve Johson gibi bazı psikanalitikler ise Tanrı imgesi ve buna bağlı olarak dua davranışında baba figürü kadar anne figürünün de etkili olduğunu ileri sürerler. Onlara göre erkekteki Tanrı imajında daha çok anne figürünün, kadındaki Tanrı imajında ise daha çok baba figürünün etkisi vardır.
Nesne ilişkili ekoller de Tanrı inancı ve dua etme davranışını çocuklukta ki çocuk- ebeveyn ilişkisinden kaynaklandığını ileri sürerler.
Davranışçı psikolog olan Vetter, dua davranışının koşullu refleks olduğunu ileri sürer. Herhangi bir stres durumunda dua edilerek streste azalma meydana gelirse kişi dua etmenin işe yaradığını düşünecektir. Daha sonrada her strese maruz kaldığında dua etme davranışı gösterecektir. Böylelikle dua etme davranışı kişide yerleşmiş olacaktır.
John Bowlby’e ait bağlanma teorisine göre çocuklukta gelişen bağlanma ilişkisinin niteliğine göre kişinin ilerideki bağlılık davranışları etkilemektedir. Ainswort ve arkadaşları anne-çocuk ilişkisine bağlı olarak 3 tip bağlanma stilinden söz ederler; güvenli bağlanma, kaçıngan bağlanma ve kaygılı bağlanma.
Bağlanma teorisinden yola çıkılarak başta Kirkpatric ve Shaver olmak üzere bazı psikologlar çocuklukta gelişen bağlanmanın Tanrıya yönelik bağlanma davranışı üzerindeki etkisini ve bunun sonucu olarak da dua davranışı üzerindeki etkisini araştırmışlardır. Bağlılık teorisine göre dua davranışı, kişinin Tanrı ile ilişki içinde olmasını sağlar. Ayrıca kişi dua ederek Tanrı’ya yakın olmayı amaçlar.
K.A.Choi’nin yaptığı çalışma bulgularına göre ileri yaştaki Tanrı inancı ve dua davranışına yaklaşımda çocukluktaki anne ile bağlanma ilişkisinin niteliğinin etkili olduğunu saptamıştır.
Byrd ve Boe’in 2001 yılında yaptıkları araştırma bulgularına göre ise kaçıngan bağlanma stiline sahip kişilerin stres altındayken de dua etmekten kaçındıklarını bulmuşlardır. Kaygılı bağlanma stiline sahip kişilerin ise güvenli ve kaçıngan bağlanma stiline sahip kişilere göre daha fazla istek duası etme eğiliminde olduklarını saptamışlardır.
Birlikte yönelim anlayışına göre kişi, dua etmede Tanrı’nın duasına nasıl cevap vereceğini tahmin edebileceğini ileri sürer. Yani kişi bir beklenti içine girer ve Tanrı’nın duaya vereceği cevabı önceden tahmin eder. “Bu süreç nasıl başlar?” sorusu gündeme gelebilir. Capp’e göre bu süreç 2 şekilde başlar:
1. Çocuk ebeveynleri, arkadaşları, öğretmenleriyle ilişki içine girer ve onlardan birtakım isteklerde bulunur. Çocuk zamanla isteklerine karşılık bulma aşinalığı elde eder. Bu aşinalık zamanla Tanrı’nın dualarına vereceği cevaplarına da kaynaklık eder.
2. Rol alma teorisi çerçevesinde kişi ait olduğu kültürün değerlerinin, tarihi kişiliklerinin, dini karakterlerin ve hikayelerde geçen kişilerin Tanrı’ya ettikleri duaları rol alır. Bu rol alma sayesinde kişi Tanrı’ya ettiği dualarda Tanrı’nın cevap şekline aşinalık kazanır.
Atıf teorisi kişilerin olay ve davranışların sebeplerini açıklamada kullandıkları modellerdir. Bu teoriden yola çıkarak “İnsanlar neye dayanarak dua ediyorlar?” sorusu sorulduğunda kişi ya o duaya dair inançlarından ya yaygın olan dua tecrübesinden ya da kişisel dua tecrübesinden söz edeceklerdir.
Atıf teorisine göre kişi, davranışın nedenini yorumlarken o davranışın faili hakkında önceki görüşlerimizin etkisi vardır. Buradan hareketle duası kabul olan bir kişide Tanrı’nın duaları kabul ettiği görüşü hakimdir ve dua davranışında atıfların Tanrı’nın özelliklerine yapılmasına sebep olur.
İnsanoğlunun var olduğu günden beri dinler de var olmuşlardır ve genel anlamda tarih boyunca dinsiz veya inançsız bir topluluğun yaşamadığı kabul edilmiştir. Bu inançların/dinlerin batıl veya hak olup olmadığına bakılmaksızın denilebilir ki din, insanlık için vazgeçilmez güçlü bir olgudur. Şüphesiz dinler temel olarak mensuplarına bir kısım inanç, ibadet, ahlak gibi öğretiler bildirir. Bu öğretiler emir, yasak ve tavsiye şeklinde olur. İşte dua da bütün dinlerde var olan önemli bir ibadet şeklidir.
Tarihte erken dönemlerdeki topluluklara bakıldığında bütün kültürlerde bereket kavramıyla insan, hayvan ve tarla ürünleri arasında ilgi kurulmuştur. Bereket ise, çeşitli dinlerde dua, âyin ve ibadetle elde edilmeye çalışılmıştır. Anadolu’da Urartular, Frigler, Lidyalılar gibi çok tanrılı devletlerin olduğu dönemde iklim koşullarının elverişsizliği, suyun kıtlığı veya aşırılığı, toprağın verimsizliği, sürü ve ekin alanlarının düşmanlarca yağmalanması, çare bulunamayan hastalıklara karşı zekâsı ve gücü ile yetersiz kalan insan, pek çok tanrı ve bereket tanrıçalarından yardım ve bereket dilemiştir. Tanrıları için eğlence, tapınma, şükür ayinleri yapılmış, adaklar adanmış ve dualar edilmiştir.
Türk topluluklarının (kuzey ve orta asya) İslamiyet öncesinde ki inancı olan Şamanizm’de ölen atalarının ruhunun yaşadığına inanılır (Atalar Kültü) ve ruhu için kurban kesilip dua edilir, hoş tutulmaya çalışılırdı. Ağaçlara, taşlara, su kaynaklarının etrafına bez bağlamak da önemli bir ritüeldi. Bu yolla, dilek ve isteklerini ilettiklerine inanıyorlardı.
Bereket dua ve törenleri tek tanrılı dinlerde de çeşitli bayramlar, âyinler, dualar ve uygulamalarla devam etmiştir. Tanrı ve peygamberlerin mucizeleri ile bereket verildiği kabul edilmiş ve bunun için duacı olunmuştur. Peygamberlerin, sâlih kişilerin ve velilerin bereket umuduyla insanlar adına Tanrıya duacı oldukları düşüncesine de inanılmıştır. Günümüzde görülen pek çok uygulamanın bu kabulden kaynaklandığını söylemek mümkündür.
Türklerin, İslamiyet’i kabul etmesinden sonra da halk evliyaların yattığı yerlere (tekke, zaviye, türbe, mezar, hazire, dergah vb.) gidip dua etmekte ve yardım dilemektedirler. Esasen Allah’a dua etmekle birlikte yatan kişinin ruhundan medet umarlar. Bu mutlak inanç, kişinin psikolojik olarak koşullanmasını dolayısıyla da bilinçli olmasa bile bunun gerçekleşmesine ilişkin çaba göstermesini doğurabilmektedir.
Duaya üç semavi din açısından bakıldığında:
Hristiyanlıkta dua, yaratanına karşı sevginin bir ifadesi olan ibadetin özünü oluşturur ve kalbin tercümanıdır. Dua kilisede cemaatle veya bireysel olarak tam bir inanç veya itimat ile gerçekleştirilmelidir. Dua ile ilgili 2 önemli doktrin vardır. Tanrıya ‘Baba’ diye hitap edilir ve dua İsa adına yapılır. İnsan günaha düştüğü için Tanrı’nın rızasından uzaklaşmıştır. İncil'e göre Mesih İsa ölümü ve dirilişi aracılığıyla Tanrı'ya giden kapı ve tek yoldur. İsa'nın adı bu anlamda bir anahtar gibidir.
Yahudilikte ibadet üç yolla, dua, tora çalışması, Tora emirlerini yerine getirme suretiyle ifade edilir. Eski Ahid’de dua, Yahudilerin, Yahve’nin aralarında ve yanlarında olduğu inancı üzerine kurulmuştur. Özen (2001) Yahudilikte duayı, “fert veya cemaatin tanrı ile sözlü ya da zihni iletişime girme gayreti” olarak tanımlamıştır. Yahudilere göre dua, insan ruhundaki bağlılık, samimiyet veya acziyet gibi duyguların en kuvvetli şekilde dile getirilmesidir.
İslam dininde ise dua bir ibadettir. Zaman ve mekana bağlı olmaksızın her an her yerde yapılabilmektedir. İnsanın Allah’a halini arz ettiği, niyazda bulunduğu, bir şey istediği, onu andığı, yardıma çağırdığı bir diyalogdur. İslam’da ibadet olarak yapılan namaz da bir tür dua biçimidir.
Poloma ve Pendleton (1991)’ ın dua etme ile ilgili Amerika’ da yaptıkları çalışmalarda dua etmenin sıklığını genel olarak günde sadece bir kez (%26.8), haftada birkaç kez (20.7), günde birkaç kez (%17.7) olarak bulmuşlar. Dua çeşitlerini ise derin düşünce anlamında dua ( Meditasyon), dinî pratik olarak dua, istekte bulunma anlamında dua, konuşma diline ait dua olarak tanımlamışlardır. Burada kişilerde konuşma diline ait duanın daha sık kullanıldığı görülmüştür.
Bu dualar, genellikle bazı Doğu’ya ait meditasyon çeşitlerinin dışında bir odanın içinde yalnızken rahat bir şekilde oturarak veya diz üstü oturma pozisyonu alarak yapılmaktadır. Ancak burada, ibadetle ortak benzerlikleri olan davranışların ve hareketlerin/jestlerin kullanımı önemsenmemektedir Öte yandan meditasyon tarzı dua, Tanrı’yla ilişkiye girerek dinî tecrübe edinmeye rehberlik etmektedir. Bunun yanı sıra diğer dua çeşitleri de, bireysel sağlığın formları içerisinde iyileşmenin sağlanmasına katkıda bulunmaktadır. Özellikle hasta olan veya tehlike ve ümitsizlik içinde bulunan kimseler tarafından yapılmaktadır. Dua tecrübesi Anlam duygusuna ve mutluluk gibi bir amaca sahip olmanın yanında, yaşam memnuniyetine ve dinî memnuniyete sahip olmayı sağlamaktadır.
Ellison ve Taylor (1996), Afrika Amerikalılarıyla yaptıkları çalışmada İkinci Dünya Savaşı süresince Amerikan askerlerinin çok korktuklarını ve dua sayesinde daha az korku hissettiklerini ifade etmişlerdir.
Denebilir ki bütün dinlerin ortak ibadeti olan dua, inanılan Kutsal Varlık karşısında acziyetini kabul etmiş olan insanoğlunun, karşılamaya güç yetiremediği her türlü ihtiyacını, bu Yüce Varlığa açması ve O’ndan yardım istemesidir.
-Beyazıt Yaşar Seyhanın dua tutumu ile psikolojik iyi olma hali arasındaki ilişkileri üniversite öğrencileri üzerinde incelediği çalışmasında ölçme araçları olarak ;Albayrak (2013) tarafından geliştirilen Dua Tutum Ölçeği ve Ryff'ın geliştirdiği, Akın (2008) tarafından Türkçeye kazandırılan Psikolojik İyi Olma Hali Ölçeği kullanılmıştır. (Seyhan, 2013)
Araştırmaya Sivas Cumhuriyet Üniversitesinin (İlahiyat, Eğitim, Edebiyat, İ.İ.B.F. ve Mühendislik gibi) çeşitli fakültelerinde okuyan 672 üniversite öğrencisi katılmıştır. Sonuç olarak korelasyon tablosunda dua tutumu ile psikolojik iyi olma hali arasında pozitif ilişki bulunmuştur. Yani öğrencilerin dua tutumu arttıkça psikolojik iyi olma hali de artmaktadır. (Seyhan, 2013)
-Feim Gashinin çalışmasında konu; dua ve hayat memnuniyetidir.
Araştırmada temel olarak, Kırklareli Üniversitesi İlahiyat Fakültesi ve Fen-Edebiyat Fakültesi öğrencilerinden seçilen bir örneklem üzerinde gerçekleştirilen surveyle öğrencilerin duaya yaklaşım ve hayat memnuniyeti incelenmiştir. Dindarlık düzeyleri yüksek olanların yani kendilerinin Dindarlık Düzeylerini İyi olarak algılayanların Şükür, Af ve Pozitif Değişme, Kişisel Dua, Duada Devamlılık, ve Talep Etmek, boyutlarında en yüksek ortalamalara ulaştıkları; buna karşılık dindarlık algıları düşük olanların yani kendilerinin Dindarlık Düzeylerini Zayıf olarak algılayanların bu dört boyuttan en düşük ortalamaları aldıkları görülmektedir. Bu dört boyuttaki farklar da genel olarak bu gruplar arasında ortaya çıkmaktadır. (Gashi, 2016)
Benzer şekilde Hayat Memnuniyeti konusunda da deneklerin dindarlık düzeylerini iyi olarak algılayanların en yüksek ortalamaya ulaştıkları; dindarlık düzeylerini orta ve zayıf olarak algılayanların da en düşük ortalamalara sahip oldukları görülmektedir. Ayrıca bütün bu bulgular, “Dindarlık düzeyi yüksek olan katılımcıların duaya yaklaşımı ve hayat memnuniyeti dindarlık düzeyi zayıf olan katılımcılara göre daha yüksektir” şeklindeki hipotezi desteklemektedir. (Gashi, 2016)
-2019 yılında Temizin yaptığı araştırmaya göre ;
Araştırmanın örneklemini, Sakarya ilinde ilk yetişkinlik çağında bulunan 415 kişi oluştuyor.
Bireylerin ağır şartlar altında sorunları ile baş edebilmek için dini unsurlara başvurması dini başa çıkma olarak adlandırılmaktadır. Dua en sık başvurulan ve en belirgin olan dini başa çıkma unsurlarındandır. Bu çalışma, bireylerin sorunları karşısında başvurdukları dini başa çıkma etkinliklerinden biri olan duaya odaklanmaktadır. Araştırmanın uygulamalı kısmında elde edilen veriler ve başka araştırma bulgularıyla yapılan karşılaştırmalar neticesinde şu sonuçlara ulaşılmıştır: çoklu kolerasyon tekniği ile yapılan analizler çerçevesinde dua ve başa çıkma tarzları arasındaki ilişki incelendiğinde, dua ve başa çıkma tarzları ölçeği ve alt boyutları arasında genel olarak orta düzeyde, pozitif anlamlı ilişkilerin olduğu tespit edilmiştir. Bu veriler bir tür uygunluk geçerliliği açısından da duanın bir başa çıkma mekanizması olduğunu açık bir şekilde ortaya koymuştur. (Temiz, 2019)
Yapılan araştırmaların sonuçlarında özet olarak görülüyor ki dua insan psikolojisinde oldukça etkilidir. Farklı değişkenler söz konusu olduğunda farklı sonuçlara ulaşılmıştır ancak genel manada duanın olumlu bir katkısı olduğu görülmüştür.