Introducing
Your new presentation assistant.
Refine, enhance, and tailor your content, source relevant images, and edit visuals quicker than ever before.
Trending searches
Laissez faire laissez passer = Saldım çayıra mevlam kayıra.
Adam Smith
Dininiz, imanınız para olmuş.
Karl Marx
Küreselleşme kavram olarak hayatımıza 1980'lı yıllarda girmiş olsada çok daha eski yılları kasdetmektedir. Şöyle ki insanlık var olduğu günden bu yana sürekli olarak küreselleşmiştir. İlk örneği ise tekerleğin icadı ve kullanımıdır. Daha bilimsel olarak açıklamak gerekirse küreselleşme;
Mal, hizmet ve sermayenin artan hareketliliği sonucunda sınır ötesi karşılıklı ekonomik bütünleşme ve ulusal ekonomilerin dünya piyasalarına dahil olma sürecinde dünyanın farklı bölgelerinde yaşayan toplum ve devletler arasındaki iletişimin ve etkileşimin artması ve karşılıklı bağımlı hale gelinmesi olarak ifade edilebilir.
- Ülkeler arası serbest mal ve hizmet ticareti
- Sermayenin ülkeler arası serbest dolaşımı
- İşgücünün ülkeler arası serbest dolaşımı
- Teknoloji üretme, kullanabilme, endüstri ilişkilerinde dönüşüm, yeni istihdam biçimleri
- Rekabet derecesini yükseltici yasal ve kurumsal düzenlemeler
Küreselleşme hayatımıza bu unsurları sokmuştur ve bunlar ilk olarak İngiltere'de sanayi devrimiyle birlikte gerçekleşmiştir.
İlk olarak 1776 yılında Ulusların Zenginliği eseri ile Serbest dış ticaret kavramını ele alan
Adam Smith, dış ticaretin büyümenin motoru olduğu tezini Mutlak Üstünlükler Teorisi ile
savunmuştur ve devamında David Ricardo, Thomas Malthus, Robert Torrens, Jean Baptiste Say, Frederic Bastiat, Nassau Senior, John Stuart Mill ve John Elliot Cairnes 19. yüzyılın ortalarına kadar temelde işbölümü ve serbest ticaretin yararlarına vurgu yaparak, serbest dış ticaretin, katılan tüm ülkelerin ekonomik büyümelerini ve dolayısı ile refahını arttırabileceğini ifade etmişlerdir.
Tüketim, bütün üretimin tek ve nihai amacıdır.
Adam Smith
Iskoçyalı filozof ve ekonomist olan A.Smıth ülke içinde ve ülkeler arasında serbest mal dolaşımını ilke olarak savunmuş, bunu uluslararası dış ticaretin temel ilkesi olarak benimsemiştir. Bu düşüncelerini de Ulusların Zenginliği adlı eserinde Mutlak Üstünlükler Teorisi olarak dile getirmiştir.
A.Smith'in Ulusların Zenginliği eserinin ortaya çıktığı 1776 yılının özel bir anlamı vardır: Bu tarih, yeni yeni ortaya çıkmakta olan girişimcilerin ya da sanayicilerin, her devletin, kendi çıkarlarını korumak adına, diğer devletlerin menfaatlerini yok sayarak yürürlüğe koyduğu yaygın müdahaleler ve korumalardan çok şikayetçi oldukları bir zamana denk gelmektedir. Sonuç, uluslararası ticaret ve girişimcilerin verdiği kararlar önündeki ciddi engeller yüzünden ticareti, uzmanlaşmayı ve iktisadi büyümeyi en üst seviyeye çıkartma konusunda her açıdan başarısızlıktı. A.Smith tarafından “Merkantilizm (Mercantilism)” olarak adlandırılan bu rejim, 15.yüzyıldan 18.yüzyıla kadar uygulanmıştı.
Merkantilistlerin düşünceleri kısaca şu şekildedir: Tüm devletler, ihracatları ile ithalatları arasındaki fark olan ticari fazlaları sayesinde Merkez Bankalarının kasalarına giren altınların miktarı anlamına gelen altın para standardı uygulaması çerçevesinde, kendi zenginliklerini maksimuma çıkartmak peşindedir. Bu sebeple, her devlet ekonomiye çeşitli müdahalelerde bulunarak, ihraç edilebilir ürünlerinin üretimini arttırmaya ve ihracatı teşvik etmeye, ancak aynı zamanda çeşitli koruma tedbirleri aracılığıyla ithalatı kısıtlamaya çalışır. Sonuçta bu müdahalecilik ve korumacılık ilkesi, uygulamada, bir yandan ülke içindeki girişimcilerin ve sanayicilerin kâr arayış hareketlerini boğarken, öte yandan korumacılık uygulayan devletlerin kendileri de dahil olmak üzere, tüm ülkeler arasında ticaretin gelişmesini sınırlayarak ülkelerin gelir artışlarını ve iktisadi büyümelerini de olumsuz etkiler.
Armutun iyisini ingiliz sömürür.
O Zamanlar Ingiltere
18. yüzyılın ortalarından itibaren İngiltere’de Merkantalist yaklaşımların neredeyse bir asırdan daha fazla, gittikçe artan ve yoğunlaşan bir şekilde eleştrilmesi sonucunda ortaya çıkan, zenginleşen ve çeşitlenen serbest ticarete dayalı klasik iktisat teorileri, siyasi ve iktisadi yaşamda gittikçe daha fazla karşılık bulmuştur. Buna bağlı olarak devletin müdahaleci sistemine karşı çıkan; dolayısıyla bu anlamda merkantalist anlayışa karşı gelen klasik iktisat doktrini, faydalarını İngiltere’nin sosyal ve ekonomik düzeninde 18. yüzyılın sonlarından itibaren oldukça dikkat çekici bir şekilde göstermeye başlamıştır.Uluslararası ticaret, tüm bu avantajlarına ek olarak, ülke içindeki ticaretin de olgunlaşmasında etkin olan kurumsal yapı ve iş ahlakının doğmasına yardımcı olmuştur. Bu noktada iç gümrük sisteminin kaldırılarak bütün İngiltere’ nin de birlik halinde büyük bir pazara dönüşmesinden bahsetmek gerekir. Ek olarak dış ticaretin gereklerinden doğan düzenli pazarlama, sigorta, kalite kontrol ve ürünlerinstandartlaştırılması sistemleri ülke içinde verimliliğin yükselmesine önemli ölçüde katkıda bulunmuştur. Böylece, 18. yüzyılın sonlarına doğru gelindiğinde İngiltere, toplam dünya sanayi üretiminin dörtte birini üretir hale gelmiş ve toplam uluslararası ticarette üçte bir ile dörtte bir bir pay sahibi olmuştur. Yine bu tarihlerde uluslararası ticaretin ve dünya sınai üretiminin üçte biri İngiltere’nin kontrolündeydi.
Her ülke (üretiminde) mutlak avantaja sahip olduğu malın üretiminde uzmanlaşarak onu ihraç etmeli, mutlak dezavantaja sahip olduğu malı ithal etmelidir.
Böylece dış ticaret kapalı ekonomi durumuna göre taraflara daha fazla yarar sağlayacaktır.
-Ülkeler üretiminde daha etkin oldukları (mutlak olarak diğer ülkeden daha ucuza ürettikleri) mallarda uzmanlaştıklarında verimlilik ve refah dünya çapında yükselecektir,
-Bu teoriye göre dış ticaretin gerçekleşebilmesi için tarafların karşılıklı olarak farklı malların üretiminde uzmanlaşmalar gerekmektedir. Böyle bir uzmanlaşma ancak serbest ticaret ortamında gerçekleşebilir.
-Serbest ticaret ülkelere diğer ülkelerin emeğinden yararlanma olanağı verir.,
Bu teori serbest dış ticareti savunarak ülkelerin ulus devlet modelinden uzaklaşıp daha da küreselleşmesini sağlamış ve küreselleşmenin uluslar arası anlamda oldukça hız kazanmasını sağlamıştır.
David Ricardo-(1772-1823)
Havalı söz bulamadık.
Adam Smith’in ünlü Ulusların Zenginliği adlı eserinden etkilenen Ricardo, ekonomi ve siyasetle uğraşmaya başlamıştır. 1817 yılında Ekonomi Politiğin ve Vergilendirmenin İlkeleri adlı eseri yayımlanmıştır. Adam Smith ve diğer klasik iktisatçılar gibi ekonomiye her türlü müdahaleye karşı çıkan ve ticaretin serbest olması gerektiğini savunan Ricardo, 1819 yılında İngiliz parlamentosuna girmiştir.
Ricardo dediğimiz zaman akla gelen en önemli kavramlardan biri değer kavramıdır. Ona göre bir malın değerini, o malın üretiminde kullanılan emek miktarı belirlemektedir. Ricardo’nun bu düşüncesi Emek Değer Teorisi diye adlandırılır ve Karl Marx’ın da artı değer kavramının oluşmasında temel olarak görülür.
Ricardonun bir diğer teorisi de Karşılaştırmalı Üstünlük Teorisidir ve küreselleşme ile yakından alakalıdır. Çünkü Karşılaştırmalı Üstünlük Teorisi (Theory of Comparative Advantages) David Ricardo tarafından, Mutlak Üstünlük Teorisi‘nden yaklaşık 40 yıl sonra ortaya atılmıştır ve güçlü bir teori olarak ömrünü devam ettirmektedir. Günümüzde yapılan uluslararası ticaretin temeli olarak kabul görmektedir. Ricardo mutlak üstünlüklerin yetersiz kaldığını ve üstünlüğün karşılaştırmalı olarak belirlenmesini savunmuştur. Mutlak üstünlük içerisinde karşılaştırmalı üstünlüğünde yer aldığını ancak karşılaştırmalı üstünlük içerisinde mutlak üstünlüğün bulunmasının zorunlu olmadığını belirtmiştir.
David Ricardo bu çalışmaları ile küreselleşmeyi daha da hızlandırmıştır.
Bir milletin değeri, o milleti meydana getirenlerin değeriyle ölçülür.
John Stuart Mill
John Stuart Mill, 20 Mayıs 1806 yılında dünyaya gelmiştir. İngiliz filozof ve politik ekonomist olan yazar ayrıca parlamento üyesi ve devlet memurudur. 19. yüzyılın önemli liberal düşünürüdür.
Mill hayatımıza Karşılıklı Talep Kanunu ve Teklif Eğrilerini kazandırmıştır. Karşılıklı talep kanunu şudur:
Bir ülkenin karşılıklı talebi, talep ettiği ithal malı miktarı karşılığında kendi malından satmayı teklif ettiği miktardır. Eğer bir mala olan talep büyük boyutlarda ise ülke kendi ürettiği maldan fazla miktarda satmaya veya bir birim ihraç malı karşılığında daha az ithal malı kabulüne razı olacaktır. Ülkenin satmaya hazır olduğu mal karşısında talep ettiği veya talep ettiği mala karşı vermeğe hazır olduğu mal miktarını gösteren eğri ise teklif eğrisidir.
Mill dış ticareti talep yönünden ele almıştır ve geliştirmiştir. Bu şekilde dış ticaret hareketleri de hız kazanmıştır ve dolaısıyla küreselleşme hız kazanmıştır.
Öncelikle Marksizm, özgün bir siyasal felsefe akımı, tarihin diyalektik materyalist bir yorumuna dayanan ekonomik ve toplumsal bir dünya görüşü, kapitalizmin Marksist açıdan çözümlenmesi, bir toplumsal değişim teorisi, Karl Marx'ın ve Friedrich Engels'in çalışmalarından çıkarılan, insanın özgürleşmesiyle ilgili bir düşünce sistemidir.
Marksizm bir öğreti olarak siyasal, ekonomik ve felsefi bir bütünlük içerir. Marksizm, ideolojik alanda esas olarak sınıflar savaşımı teorisini ortaya atan ve bu savaşımın zorunlu sonucu olarak proletarya diktatörlüğüne ve oradan da toplumsal eşitlik ve özgürlük dünyası komünizme varılacağını öngören bir öğreti olarak tanımlanır.
Bu akımın önemli düşünürleri başta Karl Marx ve Friedrich Engels'dir. Sonrasında benzer görüşlerde olupta yer yer fikir ayrılığı yaşadıkları düşünürler olmuştur. Lenin gibi önemli siyasi kişiliklerde Marksizmden etkilenmiştir. Önemli bir diğer Marksist de Noam Chomsky'dır. Küreselleşme adına önemli yorumları mevcuttur.
Marksistlere göre küreselleşme batı dünyasının öncülük ettiği bir olgudur ve bu günkü dünya sistemini tanımlamaktadır. Marksist düşünürlerin küreselleşmeyi kapitalist sistemin bir parçası olarak gördükleri, bu noktadan hareketle kapitalizmin son aşaması olarak değerlendirdiklerini söyleyebiliriz. Bunu klasik Marksist teorinin 'tarihsel materyalizm' düşüncesi üzerinde okumak mümkündür. Bu yönüyle bakıldığında tarihsel materyalizmde formüle edilen tarihin geçirdiği aşamalar ilkel, köleci, feodal, kapitalist dönemlerdir. Bundan sonraki dönemler ise Sosyalist ve komünist dönemler olacaktır. İşte Marksistler küreselleşmeyi kapitalist dönemin son aşaması olarak değerlendirmektedirler.
Eğer sevgi üretmiyorsa yüreğiniz, başarılı bir üretici değilsiniz.
Karl Marx
Marx 5 Mayıs 1818'de Almanya'nın batısında, Yahudi bir ailenin çocuğu olarak dünyaya geldi.1841 yılında ise Jena Üniversitesi'nde felsefe doktorası yaptı. Eğitimi sırasında Alman filozof Georg Hegel'in düşüncelerinden etkilendi.Marx bir süre Köln'de gazete editörü olarak çalıştıktan sonra 1843'te eşi Jenny ile birlikte Paris'e taşındı.İlk günden itibaren kentteki işçiler ve sol düşünürlerle sıkı ilişkiler geliştirdi.Orada hayatı boyunca arkadaşı olacak olan devrimci Friedrich Engels ile tanıştı.Fransa'dan sınır dışı edildikten sonra iki yıl boyunca Brüksel'de kaldı ve bu süreçte Engels ile dostlukları pekişti. Marx ve Engels 1848'de yayınladıkları Komünist Manifesto ile insanlık tarihinin sınıf mücadeleleri tarihi olduğunu ve bu mücadelenin işçi sınıfının zaferiyle sonuçlanacağını söyledi. Aynı yıl Avrupa'yı sarsan toplumsal hareketler, iktidarları tehdit eden bir boyuta ulaştı. Avrupa'da daha iyi hayat şartları ve siyasi reform talebiyle başlayan toplumsal hareketler çoğu ülkede başarısızlıkla sonuçlandı ve bastırıldı. Fakat aynı zamanda Avrupa toplumlarında önemli izler de bıraktı.
Marx'ın küreselleşme ve serbest ticaret hakkında ki düşünceleri şu şekildedir; Serbest Ticaret modern kapitalist üretimin normal durumudur. Ancak serbest ticaret altında makineler, elektrik ve buharın muazzam üretici güçleri tümüyle gelişebilir; gelişmenin adımları daha hızlı olur; ve sonuçları daha hızlı ve tam olarak realize olur; yani toplum iki ayrı kampa ayrılır; kapitalistler bir yanda ücretli emekçi öbür yanda. Bu sözleriyle küreselleşmenin ve dış ticaretin sınıf ayrımına yol açacağını dile getirmiştir ve yorumları da vardır. Baylar, sanmayınız ki serbest ticareti eleştirirken korumacılık sistemini savunmak gibi bir niyet taşıyoruz. Kişi, eski rejimin dostu olmadan da anayasa rejimine düşman olduğunu ilân edebilir.
Marx’ın bir diğer düşüncesi ise, ister serbest ticaret, ister korumacılık olsun; ister ekonomi iyiye, ister kötüye gitsin sırtı duvara dayanan daima emekçiler ve işçiler oluyor. Serbest piyasa sisteminde piyasanın mantığı dolayısıyla ücret asgari sınırlara itiliyor. Korumacılık ve ekonomik sıkıntı dönemlerinde genellikle bunun da altına. Diyerek dünya küreselleştikçe olan yine işçi sınıfa olacak demiştir.
Marx da, Smith ve Ricardo gibi dış ticaretin her iki ülke için kazançlı olduğunu söyler; yalnız onlardan farklı olarak ise şunu belirtir: “Birisi daha fazla kazançlı çıkar.
Marx genel olarak dış ticareti eleştirmiştir ve dolayısıyla küreselleşmeyide fakat bunları kapitalizmin bir evresi olarak görmüştür ve sosyalizme ardından kominizme geçmek için bir basamak olarak görmüştür.
Friedrich Engels, 28 Kasım 1820'de Almanya'nın Barmen kentinde doğdu.
Üniversitede felsefe öğrencisiyken geleneksel dinin ve varolan devletin, Prusya Devleti'nin yıkılmasını hedefleyen sol Hegelcilerin toplantılarına katıldı. 1837'de babasının baskısıyla ona ait dokuma fabrikasında çalışmaya başladığı için okulu bırakmak zorunda kaldı.
Manchester'deki fabrikada çalıştığı bu dönemde kapitalist üretim tarzının İngiliz işçi sınıfı üstündeki etkileri konusunda bir araştırma yaptı. 1844 Eylül'ünde Paris'te Marx'la tanıştı ve onunla ortak kuramsal çalışmalara yöneldi. Engels'in küreselleşme adına düşünceleri şöyledir. Tıpkı Klasikler de olduğu gibi o zamanlar küreselleşme kelime olarak hayatımızda olmadığından serbest küresel dış ticaret olarak yorumlamıştır.
Engels Marx’ın bir konuşmasını daha detaylı bir şekilde yazıya dökmüştür ve yazısında korumacılık ve içe kapanmacılığa karşı serbest ticareti Marx’tan bile daha fazla vurgulayarak savunur. Engels, serbest ticaret altında daha hızlı gelişen üretimin hiç de öyle istikrarlı güzel bir gelişme yaratmayacağını dünya piyasalarında aşırı üretim krizlerine yol açacağını; üretim güçlerinin gelişmesini köhnemiş sosyal düzenin kösteklerinden ve gerçek üretici insan kitlelerini ücret köleliğinden kurtaracak bir sosyal devrimin şartlarını daha çabuk olgunlaştıracağını ifade eder ve şöyle der:
“Ve Serbest Ticaret bu toplumsal evrimin doğal ve normal atmosferi olduğundan, içinde kaçınılmaz toplumsal devrimin şartlarının olacağı ekonomik ortam çok daha çabuk yaratılacaktır.
“Yaklaşık iki yıl önce korumacılığı savunan bir Amerikalıya şöyle demiştim: Eğer Amerika serbest ticarete yönelirse İngiltere’yi on yıl içinde dünya pazarında mağlup edeceğine kaniyim”
Engels’in 1886’da bir ABD vatandaşına bunu söylemesinden sonraki yıllarda olan tam buydu. Dünya Pazarının şimdiki devi ABD bugün küreselleşmenin asıl koordinatörüdür.
Emekçi insanlığını, ancak burjuvaziye nefret ve isyanla kurtarabilir.
Friedrich Engels
Her devletin en büyük riski kendi halkıdır.
Noam Chomsky
Avram Noam Chomsky Amerikan aktivist, dil bilimci, filozof, mantıkçı, siyasî eleştirmen, tarihçi ve yazar. 7 Aralık 1928'de Philadelphia, Pensilvanya'da doğdu. N. Chomsky Massachusetts Teknoloji Enstitüsü'nde dil bilimi profesörüdür. 91 yaşındadır ve hala yaşamaktadır. Küreselleşme adına düşünceleri de aşağıda ki gibidir.
Liberaller 'artık dünyanın merkezinde devletler yoktur' derken sermayenin küreselleşmesi ile beraber uluslararası piyasanın mutlak hâkimiyetine vurgu yapmakta, uluslararası şirketlerin gücüne göndermede bulunmaktadırlar. Realistler küreselleşe olgusunun devletlerin egemenliğinden bir şey götüremeyeceğine, devletlerin dünya siyasetinde her zaman belirleyici etken olarak kalacağına inanmaktadırlar. Marksistlerin düşüncesini daha iyi ortaya koymak için, Marksist bir düşünür olan Chomsky'e kulak vermek yerinde olacaktır. ''Küreselleşmeyi uluslar arasılaşmanın genişlemesi' ve ''Kurumsal zorbalık'' diye tanımlayan Chomsky, birinci hedefleri kar olan uluslar arası şirketlerin, göreceli olarak hesaplanamayan ve değişik şekilde birbirinin içine geçmiş durumu olarak değerlendirir. Aynı zamanda Chomsky, küreselleşme ile ulaşılmak istenen hedefin tek tip bir insan olduğunu ifade eder. Bu konuda medyanın rolünün de çok önemli olduğunu belirten düşünür, popüler medyanın dünyayı nasıl algılamamız gerektiği konusuna kadar tek tip bir insan yaratma çabasına değindikten sonra küreselleşmenin global kurumsal kapitalizmden ayrı düşünülemeyeceğini ifade eder. Burada Chomsky'nin küreselleşmeyi kapitalist sistem, yani bu günkü dünya sisteminin bir parçası olduğunu söylerken kullandığı ''Kurumsal zorbalık'' kavramı ile aynı zamanda bu sürecin sistemli ve bilinçli bir süreç olduğuna da dikkat çekmektedir.
Sonuç olarak şöyle diyebiliriz ki birbirinden farklı iki görüşü inceledik ve ortak bir konuya olan yorumlarını öğrenmiş olduk ''Küreselleşme''.
Klasikler içlerinde bulundukları duruma göre ülkelerinin önemli bir sorununu aşmak adına o anda tam tersi bir yönetim biçiminde bulundukları için serbest dış ticareti, sermayenin serbestliğini savundular ve bir bakıma günümüzün hızla küreselleşen dünyasını o yıllar da daha da çok hızlandırmış oldu. Serbest dış ticaret küreselleşme adına çok önemli bir adımdır ve bu adımı ciddi olarak ilk klasikler atmıştır.
Marksizme gelecek olursak Marksizm tam anlamıyla kapitalizm karşıtı bir görüştür ve bir gün kapitalizmin yıkılacağını ve sonucunda sosyalizmin ardından kominizmin hayat bulacağından bahseder ve küreselleşmeye kapitalizmin son evresi olarak bakar. Karl Marx ve Engels döneminde de tıpkı klasiklerde olduğu gibi küreselleşme diye bir kavram olmadığı için serbest dış ticarete yaptıkları yorumları ele aldık. Serbest dış ticaret Marksistlere göre olması gereken bir şey. Eleştiriyor olsalar da serbest dış ticaret yani küreselleşme Marksistlerin hayali olan kominizme bir giriş biletidir. Çünkü Chomsky'ın da dediği gibi Küreselleşme kapitalizmin son evresidir. İki farklı görüşün gözünden küreselleşmeyi inceledik. Sonuç bizce şudur ki hangi taraftan bakarsak bakalım günümüz dünyasında Küreselleşme kaçınılmaz bir gerçektir.