Introducing 

Prezi AI.

Your new presentation assistant.

Refine, enhance, and tailor your content, source relevant images, and edit visuals quicker than ever before.

Loading…
Transcript

Hücre Zedelenmesine Yaşlılığın Etkisi ve Doku Gençleştirme Çalışmaları

Hazırlayan: Bilgehan BULUT

Ders Danışmanı: Prof. Dr. Yücel KOCA

Hücre zedelenmesi nedir?

Hücreye etki eden iç ve dış etkenler sonucu hücre metabolizmasının ve fonksiyonlarının bozulmasıdır (1). Başka bir tanıma göre; hücreler uyum sağlayamayacakları derecede ağır bir stresle karşılaştıklarında veya intrinsik hasar oluşturucu etkenlerle karşılaştıklarında ya da kendi iç yapılarında (örneğin DNA veya proteinlerde) anormallikler sonucu gerçekleşen değişimlerdir (3). Hücredeki bozulmalar sonucunda oluşan değişikliklerin bir kısmı şartlar düzelince geriye (normale) döner. Bunlara reversibl değişiklik denir. Bir kısmı ise artık eski haline dönemez. Bu duruma irreversibl değişiklik denir. Sonunda hücre canlılığını daha fazla koruyamaz ve ölür yani nekroz gerçekleşir (1).

1. Hücre Zedelenmesi Nedir?

Hücre Zedelenmesinin Sebepleri Nelerdir?

•Hipoksi (oksijen azlığı)

•Fiziksel etkenler

•Kimyasal etkenler ve ilaçlar

•Biyolojik (mikrobiyolojik) ajanlar

•İmmün sistemde bozukluk

•Genetik bozukluklar

•Beslenme bozuklukları

•Yaşlanma (1)

Hücre Zedelenmesi Bulguları

Geri Dönüşümlü Bulgular

• Hücre şişmesi

• ER şişmesi

• Nükleer kromatin kümelenmesi

• Ribozomların ER’dan ayrışması

• Membranda köpük oluşumu ve partiküller

• Mikrovillus kaybı

• Otofaji

• Mitokondride hafif şişme ve küçük partiküller

Geri Dönüşümsüz Bulgular

• Mitokondri hasarı ve myelin figürler

• Lizozomal enzimlerin salınımı ve otoliz

• ER erimesi

• Mitokondride belirgin şişme ve büyük dansiteler (Ca++)

• Nüvede piknoz, karyoliz, karyoreksis (4)

Nekroz ve Apoptozun hücresel özellikleri (3)

Hücre Hasarı Mekanizmaları

Hücrede meydana gelen herhangi bir hasar ve bunun sonuçlarıyla bağlantılı olan biyokimyasal mekanizmalar karmaşık, birbiriyle ilişkili, hücre içi metabolik yolaklar ile iç içe geçmiş durumdadır. Yine de tüm hücre hasarı mekanizmalarıyla ilgili bazı ilkeler vardır:

• Hücrenin hasara yanıtı; hasarın tipine, devam süresine ve şiddetine bağlıdır.

• Hasara neden olan bir uyaranın yol açabileceği sonuçlar; hasar görün hücrenin tipine, durumuna, adaptasyon yeteneğine ve genetik yapısına bağlıdır.

• Hücre hasarı hücredeki çok sayıdaki bileşenden veya fonksiyonel ve biyokimyasal anormallikten kaynaklanır.

• Hasara yol açan uyaran çok sayıda biyokimyasal değişikliği tetikleyebilir.

Hücre hasarına yol açan başlıca biyokimyasal reaksiyonlar şu şekildedir:

• ATP kaybı

• Kalsiyum girişi

• Mitokondri hasarı ve disfonksiyonu

• Oksijen kaynaklı serbest radikallerin birikmesi

• Membran geçirgenliği defektleri

• DNA ve protein hasarı

Hücre hasarında başlıca biyokimyasal mekanizmalar (6)

Strese Karşı Hücresel Adaptasyonlar

Normal bir hücre, değişen çevre şartlarına göre, yapı ve fonksiyonunu (işlevini) belirli ölçülerde değiştirerek yaşamını devam ettiren bir mikro evrendir. Bu oluşum, stresler çok ciddi olmadığı sürece, kendini koruma eğilimindedir. Eğer hücre, aşırı fizyolojik strese veya bazı patolojik stimulasyonlara (uyarılara) maruz kalırsa, stresin devam etmesine rağmen, adaptasyon (uyum) göstererek sağlığını korur. Hücresel adaptasyon, normal hücre ile zedelenmiş hücre arasında kalan bir durumdur. Hücresel adaptasyonlar başlıca atrofi, hipertrofi, hiperplazi ve metaplazidir. Hücre adaptif gücü aşıldığında veya hiç adaptif yanıt sağlanamadığında hücre zedelenmesi ortaya çıkar.

Stres ve uyaranlara karşı hücrenin yanıt evreleri (3)

1.Atrofi: Hücrenin madde kaybına bağlı olarak hacminin küçülmesi “atrofi” olarak bilinir. Atrofi, adaptif yanıtın bir şeklidir. Yeterli sayıda hücre etkilendiğinde, tüm doku veya organ hacminde küçülme olur ve organ atrofik şekle dönüşür. Gerçi atrofik hücrelerde fonksiyon azalmıştır ama bu hücreler ölü değildir. Atrofik hücre daha az mitokondria, myoflament ve endoplazmik retikulum içerir. Birçok durumda atrofiye, artmış bir otofaji (kendini yiyen) eşlik eder.

Solda normal böbrek, solda atrofik böbrek (6)

2.Hipertrofi: Hipertrofi, hücrelerin hacimlerinin artması şeklinde tarif edilir ve böyle bir değişiklikte organın hacmi de büyüyecektir. Bu nedenle hipertrofi gerçekleşmiş organda yeni hücreler yoktur, yalnızca büyük ve iri hücreler vardır. Hücre hacminin artması sıvı alımının artması ile ilgili değildir. Sıvı alımıyla ilgili olanı, hücre şişmesi veya ödem olarak adlandırılır; fakat hipertrofide daha çok ultrastrüktürel komponentlerin (proteinler ve organeller) sentezinde bir artım söz konusudur.

3.Hiperplazi: Hiperplazi, bir doku veya organda hücre sayısındaki artışı belirtir ve böylelikle hacim olarak da artış vardır. Hücreler, fonksiyonel gereksinim artmasına bir yanıt olarak nasıl hipertrofiye olursa, aynı şekilde stress altında kalınca veya stimüle edilince de mitotik bölünmeyle çoğalırlar. Bu şekilde organ veya dokuda hücre sayısının artmasına “hiperplazi” adı verilir. Hücre sayısı artması ile organ veya dokunun büyümesi söz konusudur. Hiperplazi gösteren hücrelerin fonksiyonlarında artma olur.

Köpekte nodüler hiperplazi (6)

4.Metaplazi: Metaplazi; yetişkin (matür) bir hücre tipinin (epitelyal veya mezanşimal) yerini, diğer bir yetişkin hücrenin alması şeklinde olan reversibl bir değişikliktir. Olumsuz çevre koşullarına karşı dayanabilmek için strese duyarlı hücrelerin daha dirençli hücre tipine dönüşerek gösterdiği adaptif cevaptır (2).

İnek memesinin süt kanallarında metaplazi

ve kronik yangı (galaktoforisit) (6)

2. HÜCRE ZEDELENMESİ FAKTÖRÜ OLARAK YAŞLANMA

Hücre Yaşlanması

Bireyler, hücreleri yaşlandığı için yaşlanır. İnsanların yaşlanma sürecine duydukları ilgi geleneksel olarak bu sürecin kozmetik belirtileri üzerinde odaklanmıştır. Fakat yaşlanma, bireyin yaşının kanser, Alzheimer hastalığı ve iskemik kalp hastalığı gibi birçok kronik hastalık konusundaki en güçlü bağımsız risk faktörü olması nedeniyle, sağlık bakımından önemli sonuçlara sahiptir. Hücre yaşlanması; yalnızca “hücrenin yakıtının bitmesi” gibi basit bir olayın sonucu olmayıp, gerçekte evrimsel açıdan maya mantarı hücresinden memelilere kadar korunmuş olan, sınırlı sayıda gen ve sinyalizasyon yolu tarafından düzenlendiği keşfedilmiştir. Ve hücre yaşlanmasıyla ilişkili, belki de en önemli keşiflerden biridir.

2. Hücre Zedelenmesi Faktörü Olarak Yaşlanma

Hücre Yaşlanma Mekanizmaları

Hücre yaşlanması, hücrelerin ömürlerinin ve fonksiyonel kapasitelerinin progresif bir şekilde azalması sonucudur. Hücre yaşlanmasının sorumlusu olduğu düşünülen çok sayıda mekanizma vardır.

1.DNA Hasarı: Zaman içinde biriken çeşitli metabolik etkenler, nükleer ve mitokondriyal DNA’da hasara neden olabilir. DNA hasarının çok büyük bir bölümü onarılamaz ve hücre yaşlandıkça hasarlı DNA birikir. Kimi yaşlanma sendromları DNA onarım mekanizmalarındaki defektlere eşlik eder. Bazı hayvan modellerinde, DNA hasarına verilen yanıtlar güçlendirildiğinde ya da hücreye DNA’yı stabilize eden proteinler verildiğinde deneysel hayvanın ömrü uzatılabilmiştir. Serbest radikallerin yaşlanmaya yol açan DNA hasarında rolü olduğu öne sürülmüşse de, bu durum tartışma konusu olmaya devam etmektedir.

2.Hücre çoğalmasında azalma: Tüm normal hücreler sınırlı bir çoğalma kapasitesine sahiptir. Sabit sayıdaki hücre bölünmesinden sonra hücreler bölünmenin artık söz konusu olmadığı, replikatif yaşlanma olarak adlandırılan bir aşamada durur. Çocukların hücreleri, yaşlıların hücrelerinden çok daha fazla çoğalma kapasitesine sahiptir. Oysa erken yaşlanmayla karakterize, ender görülen bir hastalık olan Werner sendromunda hücrelerin in vitro ömrü önemli ölçüde kısalmıştır. İnsan hücrelerinde çoğalma fonksiyonunun yaşlanması, telomerlerin giderek kısalması ve en sonunda hüre siklüsünün durmasıyla olur. Telomerler, lineer kromozomların uçlarında yer alan, kısa, tekrarlayan DNA sekanslarıdır. Bu yapılar kromozom uçlarının tam olarak çoğalmasının garanti altına alınmasında, füzyondan ve parçalanmaktan korunmasında önemli rol oynarlar.

3.Kusurlu protein homeostazı: Zaman içerisinde, hücreler normal protein homeostazını devam ettiremez hale gelirler. Bunun nedeni, protein translasyonunun azalması, şaperonların (proteinlerin normal katlanmasını artırır), proteazomların (hatalı katlanan proteinleri ortadan kaldırır) ve onarım enzimlerinin aktivitesinin kusurlu olması sonucu artan protein döngüsü ve azalan protein sentezidir. Anormal protein homeostazı hücre sağkalımı, çoğalması ve fonksiyonları üzerinde birçok olumsuz etkiye sahiptir. Ayrıca hatalı katlanmış proteinlerin birikmesine yol açarak apoptozu tetikleyebilir (3)

Hücre yaşlanmasına neden olan ve karşı çıkan mekanizmalar (3)

Hücre Yaşlanması Sonucu Ortaya Çıkabilen Hastalıklar

Atrskleroz, diyabet, kanser, inme, miyokard enfarktüsü, hipertansiyon gibi hastalıklar hücre yaşlanması sonucunda en çok ortaya çıkabilen hastalıklardır.

Hücre Yaşlanma Teorileri

• Genetik Saat Teorisi

• Yıkıcı Hatalar ve Hasarlar Teorisi

• Telomer-Telomeraz Teorisi

1. Genetik Saat Teorisi

Yaşlanma genetik olarak programlanmış bir işlemdir. Genetik saat, replikasyon sayısına bağlı olarak kurulmuştur.

Dr. Leonard Hayflick ve arkadaşları; kültürde üretilen birçok memeli hücresinin kendilerini çoğaltma kapasitelerinin sınırlı olduğunu bulmuşlardır. Fötal, embriyonik veya yeni doğan dokularından alınarak incelen hücrelerde bu hücrelerin yaklaşık 40-60 hücre bölünmesi geçirdiğini ve bundan daha fazla bölünmediğini gösterdiler. Bu bölünme sınır sayısına Hayflick Limiti adı verildi. Hayflick limiti iki tür hücre grubunun varlığını da açıklar:

1- Normal ölümlü hücreler

2- Ölümsüz kanser hücreleri

2.Yıkıcı Hatalar-Hasarlar Teorisi

A. Serbest radikaller tarafından oluşturulan hasarlar

Aerobik metabolizmaya sahip memelilerde “Oksijen” serbest radikaller için ana kaynaktır. Tüm aerobik hücreler bir kısım serbest radikalleri üretir. Bunların bazısı:

• Mitokondriyumda elektron transport zincirinde

• Endoplazmik retikulum okidaz sisteminde

• Peroksizom ve lizozomun metabolik aktivasyonları sırasında üretilir

B. Bilgi aktarımındaki hatalar

• DNA sentezinde hatalar

• Mutasyonlar

• DNA tamir mekanizmasında yavaşlama ve hatalar

• Ribozomal proteinlere ait sentez enzimlerinde hatalar

• RNA sentezindeki hatalar

• Protein sentezindeki hatalar

C. Gen yapısında ve ekspresyonunda değişiklikler

• Nukleus DNAsındaki esas değişimler

• Mitokondriyal DNA ve onunla ilişkili enerji metabolizmasındaki değişiklikler

3. Telomer-Telomeraz Teorisi

Telomer: Her hücre bölünmesinde bir parça kısalır, belli bir noktaya kadar kısalmaya devam eder. Belli noktaya gelindiğinde hücre bir daha bölünmez. Somatik hücrelerde Telomerler; Hücre kültüründe, her hücre döngüsü sonunda kısalırlar. In vivo çalışmalarda yaşlı kişilerin hücrelerinde daha kısadır. Telomerdeki boy kısalması yaşlılık sinyalidir ve belli noktaya kadar kısalma devam eder.

Telomeraz: Somatik hücreler telomer tekrarları tam olarak doğarlar. Ancak bu hücrelerde telomeraz geni kapalıdır. İnsan hücrelerinde yaklaşık 100 hücre döngüsünden sonra telomer uzunluğu kritik noktaya ulaşır ve bölünme durur. Her hücre bölünmesinde telomerin boyu 25- 200 nükleotid kadar kısalır. Bu olay aynı zamanda replikatif hücre yaşlanması olarak da tanımlanır. Kısalan telomerler (DNA uçları) özel bir enzim tarafından uzatılır; bu enzim telomeraz olarak isimlendirilir. Bu mekanizma somatik hücrelerde bölünme kontrolü gibi çalışır ve anormal bölünmelere yani kansere karşı korunmayı sağlar (7).

3. Hücre ve Doku Gençleştirme Çalışmaları

Hücre zedelenmesine yaşlanmanın etkileri ile ilgili yapılan çalışmalar göstermektedir ki “yaşlanma” yalnızca canlının yaşadığı süreyle ilişkilendirilmemektedir. Yaşlanma; gerçek anlamda hücresel düzeyde meydana gelen değişiklikler sonucunda oluşmakta, bu değişiklikler doku ve organlarda yapısal ve işlevsel değişikliklere sebep olmaktadır. Fakat şunu da unutmamak gerekir ki sosyal hayatımızda yaşlanma; yaşın ilerlemesi ile birlikte özellikle fiziksel görünüşte meydana gelen değişiklikler olarak algılanmaktadır. Bu algı; her ne kadar bilimsel gerçekliği ifade etmese de sosyal yaşamdaki kabul edilirliği göz ardı edilemez. Yine buna bağlı olarak, bireyler, başta deri kırışıklıklarının önlenmesi olmak üzere özellikle dış görünüşlerini değiştirmek amacıyla cerrahi yöntemlerin yanında bitkisel temelli geleneksel yöntemler kullanmaktadır.

Bireylerin, yaşlanmanın etkisiyle fiziksel görünüşlerini geri dönüştürme talep ve istekleri tıbbi çalışmalara ve önemli ticari girişimlere yön vermektedir. Kozmetik üretimi ve kişisel bakım sektörünün ekonomik hacmi, bu yönde oluşan talebi gözler önüne sermektedir. Kozmetik ve kişisel bakım sektörünün 2016 yılında dünya genelinde 460 milyar dolara ulaşan ekonomik hacmi, her yıl %4’lük büyüme kaydetmektedir. Türkiye’nin 2016 yılında bu sektördeki payı 11 milyar dolardır ve bu rakamın 2020 yılında 13 milyar dolara ulaşması hedeflenmiştir (8).

Kozmetik yöntemlerin yanında yaşlanma etkilerini azaltmak amacıyla farklı tıbbi teknikler uygulanmaktadır. Bunlardan en çok bilinenleri Kök Hücre Tedavisi, PRP (Platelet Rich Plasma/Trombositten Zengin Plazma) Tedavisi, Botoks Tedavisi ve Non-Ablatif Lazer Tedavisi yöntemleridir.

1. Kök Hücre Tedavisi

Kök hücre, bir canlının vücudunda çok uzun bir süre bölünmeye devam ederek kendini yenileyebilen ve bu sayede farklılaşmış hücreler oluşturabilen farklılaşmamış hücrelere verilen addır. Bir başka deyişle farklı hücre tiplerine dönüşebilme potansiyeline ve kendisini yenileyebilme gücüne sahip olan hücrelere kök hücre denir. Vücudumuzdaki kas, karaciğer, cilt hücreleri gibi hücrelerin hedefleri bellidir ve bu hücreler bölündükleri zaman yine kendileri gibi bir hücre oluştururlar. Oysa kök hücrelerin bu hücrelerden farklı olarak belirlenmiş bir fonksiyonları yoktur. Bu yüzden aldıkları sinyallere göre farklı hücre tiplerine dönüşebilirler. Bunu belirleyen en önemli etkenler de genler ve dış uyaranlardır. Vücudumuzdaki herhangi bir hücre grubunda ölüm ya da hasar meydana gelince kök hücreler hangi hücreye ihtiyaç varsa o hücreye dönüşüm gösterirler.

Bugün bilinen kök hücre tedavisi üzerine dünyada belki de ilk çalışmaları yapan, insan ömrünü uzatmanın yolunun, doğum sonrası atılan plasentalarda, kordon hücrelerinde olduğunu söyleyen araştırmacı Prof.Dr. Süreyya Tahsin Aygün’dür. 1950-1960’lı yıllarda kendisi hayvanlarda fetal greftler ve kordon kanı greftleri ile çeşitli hastalıkların tedavisinde araştırmalar yapmış ve Almanca tıp dergilerinde yayınlamıştır.

İlk olarak 1967 yılında tanımlanan embriyonel karsinoma hücrelerinin kültür ortamında çoğaltılması da bu alanda atılmış önemli bir adımdır ve o zamandan beri insan ve fare teratokarsinomlarından çok sayıda hücre serisi tanımlanmıştır. Bu hücrelerin diferansiyasyonu; embriyoid cisimcikler olarak adlandırılan embriyo benzeri oluşumların meydana gelmesiyle sonuçlanan hücre agregasyonu ile gelişir. Söz konusu embriyoid cisimcikler ilk olarak, embriyonal karsinomlu farelerin asit sıvılarında gözlenmiştir. Bu hücrelerin, biyologlar için de önemli bir model oluşturdukları, çünkü in vitro diferansiyasyon paternlerinin, embriyogenezin çeşitli yönlerini açıkladığı ve 3 germ tabakasının tümünü temsil edici hücrelerin oluşumu ile sonuçlandığı görülmektedir (10).

Kök hücre, farklı hücre gruplarına dönüştürülebilir (15)

2. PRP

(Platelet Rich Plasma/Trombositten Zengin Plazma) Tedavisi

İngilizce bir tanım olan 'platelet rich plasma' kelimelerinin baş harflerinden oluşan bir kısaltmadır. "Trombositten zengin plazma" anlamına gelmektedir. Sağlık ve güzellik temalı birçok alanda kullanılır. İyileşmeyi uyarmak ve düzenlemek için kullanılan bir tedavi yöntemi olan PRP kişinin kendi kanından hazırlanır.

Kan akışkandır ama kırmızı hücreler, beyaz hücreler ve trombosit gibi solid yani daha katı kısımlar da içerir. Trombositlerin pıhtılaşmada yani kanamanın durmasında önemli bir rolü vardır. Vücudumuzda bir bölgede yaralanma olduğunda o bölgeye ilk göç eden hücre trombositlerdir. Trombositler yüzlerce iyileştirici faktörleri içerir ve vücudumuzdaki hasarlı olan dokunun onarımını ve doğal hallerine dönmelerini sağlamak için yaralanma alanına geldiklerinde içeriklerini bırakır, dokularımızda herhangi bir düzensizlik, yaralanma olduğunda dolaşım yoluyla trombositler oraya toplanır ve iyileşme sürecini başlatır. PRP tedavisinin amacı ise hasarlı dokuya kan ile taşınabilecek olandan çok daha fazla sayıda trombosit vermektir. Böylece hasarlı dokunun onarımı çok daha hızlı ve güçlü bir şekilde başlar ve hızlı bir şekilde sonuçlanır (9).

Normal fizyolojik koşullar altında damar hasarı görüldüğünde, dolaşımdaki trombositlerin görevi kan kaybını engellemektir. Bu süreç trombositlerin subendotele hızlı bir şekilde adezyonu (von Willebrand Faktörün ve kollajenin yardımı) ile başlar, trombosit kümelerinin oluşması ile sürer. Trombosit granüllerinden salınan maddeler agregasyonu bir sonraki boyuta taşır ve nihayet zarar gören damar duvarı üzerinde geçici bir trombosit pıhtısı yaratır (primer hemostaz). Aynı anda trombositler pıhtılaşma faktörlerinin aktivasyonunu içeren bir dizi adımla koagülasyon kaskadını desteklerler. Bu da fibrin oluşumunu sağlayan sekonder hemostazdır. Sekonder hemostazda ilk olarak daha gevşek bir yapıya sahip fibrin oluşumu söz konusudur. Çapraz bağlı fibrin yapılarının meydana gelmesi ile pıhtı daha dayanıklı hale gelir ve yara iyileşinceye kadar bu yapılanma sürer (17).

Kas iskelet sistemi hastalıklarında PRP enjeksiyonlarının kullanım alanları kronik tendinopatiler, osteoartit, akut ve kronik ligament/kas yaralanmaları ve intraoperatif kırık ve tendon tamiri uygulamalarıdır. Şu an için literatürde en iyi kanıt düzeyi kronik refrakter entezopatilerin ve osteoartrit tedavisindeki uygulamalardır. Akut durumlarda faydaları hakkında henüz yetersiz literatür bilgisi olsa da, özellikle profesyonel atletlerde akut ligamantöz ve kas yaralanmalarında spora geri dönüş süresini azalttığına inanılarak kullanımı giderek artmaktadır (13).

3. Botoks Tedavisi

Botoks, çizgili ve düz kasların fazla kasılmasının sebep olduğu düşünülen birçok hastalıkta kullanılırken kozmetik alanda kullanımı ile de popüler olmuştur. Botoks, Clostridium botulinum bakterisinden elde edilen bir toksin olup nöromusküler aktiviteyi belirli bir süre boyunca bloke ederek etkisini göstermektedir. Botoks (BTX) adı Clostridium botulinum ekzotoksinini ifade eder ve “botulinum” ve “toksin” sözcüklerinin ilk hecelerinden türetilmiştir.

BTX nöromusküler sinapsta asetilkolin salınımını belirli bir süre engelleyip reversibl paralizi ile etkisini gösteren bilinen en güçlü nörotoksindir.

1700’lü yıllarda Almanya’daki bir sosis zehirlenmesi salgını sonrası Justinus Kerner’in bu hastalığı tariflemesi sonucu ‘Kerner hastalığı’ olarak bilinmekteydi ve hastalığa 1871 yılında sosisin Latince karşılığı olan ‘botulus’ adı verilmişti. BTX’in clostridium botulinum bakterisinin ürettiği spor oluşturan, gram pozitif, anaerop karakterde bir nörotoksin olduğu 1897’de Van Ermengem tarafından gösterilmiştir. 1949 yılında Burgen ve ark. tarafından BTX’in nöromusküler blokaj oluşturmasının gösterilmesi sonucu 1970’li yıllarda bir göz cerrahı olan Dr. Alan B. Scott strabismus tedavisi için önce hayvanlarda uygulamalar yapmış ve daha sonra uzun süren araştırmalar sonucunda insanlarda uygulamaya geçerek 1980 yılından itibaren başarılı sonuçlarını yayımlamıştır.

Botoksun servikal distoni’de (spazmodik tortikollis) kullanımı ilk olarak 1986’da gösterilmiş ve günümüzdeki tedavi seçenekleri arasına girmiştir. Ayrıca tik ve tremor gibi hastalıkların tedavisinde de etkili bulunmuştur. Buna rağmen BTX ancak 1989 yılında strabismus ve blefarospazm için 2000 yılında servikal distoni tedavisi için FDA onayı alabilmiştir. Kozmetik alanlarda kullanımı ise Dr.Clark’ın frontalis kasında unilateral paralizisi olan hastanın sağlam tarafına BTX uygulayıp asimetrinin düzeldiğini rapor etmesi ve ardından 1992 yılında Dr.Jean Carruthers’in strabismus nedeni ile tedavi ettiği bir hastada glabellar kırışıklığın yok olduğunu gözlemlemesi ile başlamıştır. Glabeller çizgilerin kaybolmasındaki başarısı ile 2002 yılında FDA onayını almıştır.

BTX; masseter hipertrofisi, temporamandibular eklem (TME) bozukluklarının tedavisi, kas distonileri ve hipertrofiler, bruksizm, hiperfonksiyonel çizgilenmeler, yüzdeki kırışıklıklar, aksiller hiperhidrozis, palmar hiperhidrozis, Frey sendromu (aurikulotemporal sendrom, parotis bezi cerrahisi veya travması sonrasında yanakta görülen terleme) tedavisinde kullanılmaktadır.

Botulinum toksininin etkisi uygulandıktan 24- 72 saat sonra görülmeye başlar ve 7-14 gün içerisinde etkisi tam olarak ortaya çıkar. Ancak 4-12 hafta sonunda aksonal filizlenme (nevre sprouting) ile yeni sinir terminalleri oluşur ve sinir iletisi tekrar başlar. Yeniden programlanma ve reorganizasyon işlemlerinden sonra asetilkolin salınmaya başlar. Bu süreç 3-6 ayı alır ve bu sürecin sonunda kas fonksiyonları geriye döner. Tekrarlanan enjeksiyonlarda toksinin etki süresi uzar (11).

Botoks Uygulaması Örneği (14)

4. Non-Ablatif Lazer Tedavisi

Son yıllarda cilt yenileme ve cilt canlandırma amacıyla değişik lazer sistemleri, elektrocerrahi teknikleri ve lazer olmayan ışık sistemleri kullanım alanına girmiştir. Bu amaçla geliştirilen ilk lazer sistemleri "Ablatif Cilt Yenileme" lazerleridir. Ablatif cilt yenileme lazerlerinin klasik örnekleri olan Karbondioksit (CO2) ve Erbium: YAG lazer sistemleri 1980'ler ve 1990'ların başlarında kullanıma girmişlerdir.

Ablatif lazerlerin etki mekanizmaları; sıvı içeren dokuların hedeflenmesi ve buharlaştırılması yoluyla vasküler koagülasyon ve epidermisin destrüksüyonuna neden olacak termal hasarın oluşturulmasını içermektedir. Kırışıklıklar, fotoyaşlanma, akne skarları, cerrahi ve travma sonrası skarlar ve pigmentasyon düzensizliklerinde oldukça dramatik güzel sonuçlar vermelerine rağmen uzun yara iyileşme dönemleri ve eritem, postenflamatuar dispigmentasyonlar ve skar riskleri bu lazerlerin kullanım alanını sınırlandırmıştır. Nonablative deri yenilemesi oldukça yeni bir konsept olup, görünür bir epidermal hasar oluşturmadan dermal yeniden yapılanmayı hedeflemektedir. Değişik dalgaboylarında ışın yayan, değişik laser sistemleri ve

Nonablatif lazer tedavisinin en önemli çekici yanı tedavi sonrası iş-güç kaybının oldukça sınırlı olmasıdır, ki bu da son derece güvenli ve minimal invazif bir işlem arayan insanlar için bu tekniği ideal hale getirmektedir. Selektif fototermolizis temeline dayalı tedavi mekanizmalardan başka fotomodü-lasyon, fraksiyonel fototermoliz, radyofrekans (ELOS tekniği gibi) ve fotodinamik tedavi gibi diğer bazı noninvazif yaklaşımlarda mevcuttur (12).

Non ablatif lazer tedavisi (16)

KAYNAKÇA

KAYNAKÇA

1. Aviable at: http://sbf.beun.edu.tr/dosyalar/notlar/hucre1_not.pdf, Accessed: 24.02.2018

2. Ünal, T.2012.Diş Hekimliği Öğrencileri İçin Temel Patoloji II Hücre Zedelenmesi, Adaptasyon ve Ölüm. Ege Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi.İzmir.

3. Kumar, V.,Abbas,A.K.,Aster,J.C.2014.Robins Temel Patoloji.Robins Temel Patoloji.Elsevier Limited.Philadelphia.

4. Aviable at: https://www.tusdapatoloji.com/ders-not/h%C3%BCcre-zedelenmesi.html, Accessed: 22.02.2018

5. Aviable at: http://docs.neu.edu.tr/staff/yasemin.sezgin/H++cre%20Zedelenmesi%20Y-signed_5.pdf, Accessed:24.02.2018

6. Sönmez,G.,Hazıroğlu,R.,Vural,S.,Alçığır,G.,Cangül,T.,Kahraman,M.,Özyiğit,M.Ö.,Kutsal,O. 2011.Temel Veteriner Patoloji.Eskişehir.

7. Aviableat at: http://194.27.141.99/dosya-depo/ders-notlari/turgut ulutin/Hucre_ Yaslanmasi.pdf, Accessed:24.02.2018

8. Aviableat at: http://www.thebrandage.com/turkiye-kozmetik-ve-kisisel-bakim-sektoeru-11-milyar-tlyi-asti-8153, Accessed:24.02.2018

9. Aviableat at: http://www.minelklinik.org/uzm-dr-yasemin-soyturk/prp-ve-prp-tedavisi/prp-nedir, Accessed:24.02.2018

10. Şahin, F., Saydam, G., Omay,S.B.2005. Kök Hücre Plastisitesi ve Klinik Pratikte Kök Hücre Tedavisi.Türk Hematoloji-Onkoloji Dergisi,15:2-6.

11. Emir,N., Aksoy,A.2016.Ortodontinin İlgi Alanında Botoks Uygulamaları.Süleyman Demirel Üniversitesi Sağlık Bilimleri Enstitüsü Dergisi,7:1-1

12. Aviable at: http://www.turkiyeklinikleri.com/article/en-deri-yaslanmasi-tedavisinde-non-ablatif-lazer-tedavisi-48800.html, Accessed:24.02.2018

13. Yılmaz, B., Kesikburun, S.,2013.Plateletten Zengin Plazma Uygulamaları. Türk Fiziksel Tıp ve Rehabilitasyon Dergisi.59:4

14. Aviable at: http://www.istanbulhaber.com.tr/d/other/2017/02/07/cumhuriyet-universitesi-cu-tip-fakultesi-arastirma-ve-uygulama.jpg, Accessed: 10.03.2018

15. Aviable at: http://static.fizikist.com/img/2016/12/kok-hucre-tedavisi-m.png, Accessed: 10.03.2018

16. Aviable at: http://www.estetiaestetik.com/tr/sayfa-KLINIK-LAZER-TEDAVILERI.html Accessed: 10.03.2018

17. Tetik, Ş. Ak, K.2010. Kardiyovasküler hastalıklarda trombosit fonksiyon testleri: patofizyolojiden klinik yaklaşıma. Cumhuriyet Tıp Dergisi,32:1-2

Learn more about creating dynamic, engaging presentations with Prezi