Introducing
Your new presentation assistant.
Refine, enhance, and tailor your content, source relevant images, and edit visuals quicker than ever before.
Trending searches
Sözlükte “çağırmak, istemek, yardım talep etmek” anlamına gelmektedir.
Istılahta ise Allah’ın yüceliği karşısında kulun aczini itiraf etmesi, sevgi ve ta’zîm duyguları içinde lütuf ve yardımını dilemesidir. Başka bir deyişle kulun bütün benliğiyle yüce yaratana yönelerek ondan istek ve dilekte bulunmasıdır.
Dua, kul ile sonsuz kudret sahibi olan Allah arasında bir köprü ve diyalogdur.
Kişinin ulaşmasını arzu ettiği şeyin oluşmasını gerekli kılan sebeplere başvurmasıdır. Çiftçinin tarlasını sürüp tohumunu ekmesi, bakımını yapıp onu sulaması fiille yapılan bir duadır.
Kişinin, elinin erişemediği taleplerini Allah’tan istemesi demektir. Dua denilince, genelde akla gelen bu tür duadır.
Özlü bir dua, sadece dil ve dudaklarla yapılmaktan ibaret olmayıp kalp ve ruhun da duaya iştirak etmesi gerekir
Dua, kul ile Rabbi arasında irtibatı sağlayan bir ibadettir.
Hz. Peygamber, “Dua ibadetin özüdür.” buyurmuştur.
Dua, kulluk makamlarının en önemlisidir.
Kur'an'da “(Ey Muhammed!) De ki: “Duanız olmasa Rabbim size ne diye değer versin! ..." (Furkân, 25/77) buyurularak insanın Allah’a ancak bu yönelişiyle değer kazanacağı ifade edilmiştir.
Dua bir ibadet olduğu için onun esas karşılığı ahirette verilecektir. Dolayısıyla, dünya hayatına yönelik talepleri karşılanmayan kişi, "Duam kabul edilmedi." dememelidir. Çünkü onun duasına verilecek karşılık, ahirete bırakılmış olabilir.
Hz. Peygamber, dua edene isteğinin ya dünyada hemen verileceğini veya ahirete saklanacağını ya da istediği iyilik kadar kötülüğün giderileceğini bildirmiştir.
Dua, kişide psikolojik bakımdan bir rahatlık, huzur ve mutluluk doğurur. Ahlaki arınma ve yücelmeye duyarlı bir vicdan ve sağduyunun gelişmesine yol açar.
İçin Gerekli Şartlar
“O diridir. Ondan başka hiçbir ilah yoktur. O halde sadece Allah’a itaat ederek (samimi olarak) O’na ibadet edin. Hamd alemlerin Rabbine mahsustur.” (Mü’min, 40/65).
“Kabul edileceğine kesin olarak inanarak Allah’a dua ediniz ve biliniz ki, Allah gafil bir kalpten gelen duayı kabul etmez" (Tirmîzi, Da’vât, 66)
Allah dualarınızı kabul eder. Ancak kabul edilmesi için acele etmeyin; dua ettim de kabul edilmedi (demeyin).”(Buhârî, Da’vât, 22)
Rabbimize alçak gönüllüce ve için için dua edin. Çünkü o, haddi aşanları sevmez.” (A’raf, 7/55)
Onlar gerçekten hayır işlerinde yarışırlar, (rahmetimizi) umarak ve (azabımızdan) korkarak bize dua ederlerdi. Onlar bize derin saygı duyan kimselerdi.” (Enbiya, 21/90)
“Kul, günah talep etmedikçe veya sıla-i rahmin kopmasını istemedikçe duası icâbet görmeye (kabul edilmeye) devam eder”(Müslim, Zikr , 25)
“Sizden herkes, ihtiyaçlarının tamamını Rabbinden istesin, hatta kopan ayakkabı bağına varıncaya kadar istesin” (Kenzü’l-Ummal)
“Allah yolunda seferler yapmış, üstü başı tozlanmış bir adam ellerini semaya kaldırarak, Ya Rabbi Ya Rabbi’ diye yalvarıyor. Oysa yediği haram, içtiği haram, giydiği haram, gıdası haramdır. Böyle birisinin duası nasıl kabul olur?(Müslim, Zekat,19)
- Hz. Ömer şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber’den umre yapmak için izin istedim. İstediğim izni vererek bana
“Ey kardeşim! Dualarında beni de unutma!” buyurdular. Hz. Peygamber’in bu sözleri yanımda tüm dünyanın benim olmasından daha sevindiricidir.
- Ebu Ümâme el-Bâhilî şöyle anlatıyor: Hz. Peygamber bir keresinde hücre-i saadetlerinden çıktıklarında bizim kendisinden dua beklediğimizi sezerek
“Rabb’im! Bizi bağışla ve bize merhamet eyle! Bizden razı ol ve amellerimizi kabul eyle! Bizi ateşten koru ve işlerimizin rast gelmesini sağla!” dediler. Sonra da bizim duayı daha fazla uzatmasını istediğimizi anlayarak
“Ben sizin için en kapsayıcı ve hiç bir eksik bırakmayan bir dua yaptım” buyurdular.
Sözlükte "dayanmak, güvenmek, vekil tutmak" anlamlarına gelir.
Istılahta ise her hususta Allah'a güvenmek, dayanmak, teslim olmak işlerini Allah'a havale etmek demektir.
Tevekkül, çalışmadan, sebeplere sarılmadan i...
Tevekkül, çalışmadan, sebeplere sarılmadan işi Allah'a havale etmek değildir. İnsan her ne iş yapıyorsa yapsın, o işini kurallarına uygun olarak yapacak, çalışacak, sabredecek, Allah'tan başarısı için yardım isteyecek ve Allah'ın kendisini muvaffak kılacağına itimat edecektir.
Bir çiftçiyi düşünelim. Toprağı sürecek, işleyecek, zamanında ve kurallarına uygun olarak tohumu ekecek, gerektiğinde sulayacak, gübreleyecek, koruyacak, kendine düşeni yaptıktan sonra gerisini Allah'a havale edecek, iyi ürün vermesini Allah'tan bekleyecek, Allah'ın emeğini zayi etmeyeceğine inanacaktır. Bunları yapmadan Allah'a tevekkül etmek, tevekkül değil miskinliktir.
Yani insanlara tevekkül “Falan kimse hayatta olduğu sürece benim için endişe edilecek bir şey yok.” der Kendisi gibi fani olan insana güvenip dayanır.
“Benim bu malım, mülküm, param olduğu sürece bana bir şey olmaz, kimse bana bir şey yapamaz, ben her istediğimi alırım, her şeyi yaparım.” gibi bütün gücünü mülkünden alır ve güveni sahip olduğu maladır. Bu kimse de aldanmışlardandır.
“Benim canım sağ olduğu müddetçe, bu kuvvet sıhhat ve güç bende olduğu sürece, sırtım yere gelmez.” diye düşünen kimsenin tefekkürüdür. Bu kimse de nefsinin istek ve arzularının peşinde esir olur ve doğru yoldan çıkar.
“Zengin veya fakir olmamın hiçbir önemi yoktur.” der, “Çünkü Allah benimledir.” der, “Nasıl dilerse beni o hale sokar, isterse aç bırakır, isterse nimetlendirir.” der. İşte insanı kurtaran tevekkül budur. Mü’mine yakışan tefekkür de budur işte...
Rasülullah buyurdu ki;
Hz.Süleyman bir karıncaya bir yıllık yiyeceğinin miktarını sorar. Karınca da, bir buğday tanesi yerim diye cevap verir. Cevabın doğruluğunu kontrol etmek isteyen Hz. Süleyman (a.s) karıncayı bir şişeye koyar. Yanına da bir buğday tanesi koyar ve hava alacak şekilde şişeyi kapatır.
Sonra da bir yıl bekler. Müddeti dolunca şişeyi açtığında bir de bakar ki karınca buğday tanesinin yarısını yemiş, yarısını da bırakmıştır. Hz.Süleyman (a.s) karıncaya buğday tanesini tamamen neden yemediğini sorar. Karınca da, "Daha önce benim yiyeceğimi yüce Allah (c.c) verirdi. Ben de O'na güvenerek bir buğday tanesini yerdim. Çünkü O beni asla unutmaz ve ihmal etmezdi.
Fakat bu işi sen üzerine alınca doğrusu nihayet bu aciz bir insandır diye sana pek güvenemedim. Belki beni unutup yiyeceğimi ihmal edebilirsin. O yüzden yarısını bıraktım der."
Sözlükte anmak,yad etmek anlamına gelen zikir, ıstılahta ise Allah'ı anmak ve hatırlamak, O'nu unutmamak ve gaflet halinde olmamak, Allah kelimesini ve tekbir, tehlil, tesbih, tahmid cümlelerini tekrarlamak demektir.
Zikir, Allah'ın yüceliğini dile getirmek ve manevi yetkinliğe ulaşmak amacıyla yapılır.
Dil, kalp ve beden olmak üzere 3 çeşittir.
KALP
Kalp ile zikir, Allah'ı gönülden çıkarmamaktır.
DİL
Dil ile zikir, Allah'ı güzel isimleriyle anmak, O'na hamdetmek, Dua etmek ve Kur'an okumaktır.
BEDEN
Beden ile zikir, bütün organların Allah'ın emirlerine uyması ve yasaklarından kaçınması ile olur
Rasülullah buyurdular ki: