Introducing
Your new presentation assistant.
Refine, enhance, and tailor your content, source relevant images, and edit visuals quicker than ever before.
Trending searches
Bilimsel Yönetim yaklaşımı
Yönetim Süreci Yaklaşımı
Bürokrasi Yaklaşımı
FREDRICK WINSLOW TAYLOR
Bilimsel yönetim düşüncesinin gelişmesine en büyük katkıda bulunan ve bu düşünceyi yeterli bir şekilde tanımlayan Taylor'a göre işçiler ekonomik yollarla motive edilebilen ve sürekli yönlendirmeye ihtiyacı olan varlıklardır.
Anahtar kavram makine metaforudur ve işçiler de bu makinenin dişilisi olarak görülmektedir.
Taylor çeşitli deneylerle bu inancını uygulama alanına aktarma olanağı bulmuş ve bu deney sonuçlarına dayanarak yönetim anlayışının temel ilkilerini açıklamıştır. Diğer adı Taylorizm olan Bilimsel Yönetim Akımının belli başlıca ilkeleri şöyle özetlenebilir:
HENRI FAYOL
Yönetim süreçleri temsilcisi olan Fayol, maden mühendisi olarak çalışırken deneyimlerine dayalı yöneticiler için 14 temel prensip içeren bir liste hazırlamıştır.Bu 14 temel prensip:
Fayol, bu ilkelerin tüm örgütlerde uygulanabileceğini savunmuştur.
Bu ilkelerin yanında Fayol'a göre; yönetim faaliyetleri planlama, örgütleme, yürütme, koordinasyon ve kontrol olmak üzere bir süreç şeklinde meydana gelmektedir. Bu sürecin başlıca safhaları, yönetimin temel fonksiyonları belirtilmektedir.
MAX WEBER
Weber sosyal analizleri ve iş gücü yönetimi ve organizasyonu üzerinde çeşitli çalışmalar yapmıştır. Yöentim anlayışının temelinde meşruluk kavrfamı yatar.
Bu kavram, haklı görülen yetkinin kabulü demektir. Daha açık bir ifadeyle, yönetilenlerin yönetenleri için besledikleriinancı ifade eder. Bu inanç , yönetimin temelini oluşturur. Her yönetim yayılmak ve kabul görmek ister. Bunun için de yönetim, yönetilenler nezdinde meşru olmalıdır.
Weber yetkiyi; geleneksel, karizmatik, ussal-yassal olmak üzere üç gruba ayırmıştır.
Geleneksel yetki, kişisel olup doğuştan kazanılan statüye bağlıdır. Yetki ve emirler geleneğe aykırı olmadığı takdirde meşrudur.
Karizmatik yetki, yöneticinin kendisini nasıl algıladığından çok takipçplerinin yöneticiyi nasıl gördüğüyle ilgilidir. Daha çok toplumsal duygusallıktan beslenir. Karizmatik yetki de kişiseldir. Ancak geleneksel yetki gibi, doğuştan ve geleneklerden kaynaklanmaz, sonradan kazanılır.
Ussal-yassal yetki, bu yetki yasal seçimler sonucu elde edilir ve yine aynı şekilde devredilir. Emirler herkesi bağlayıcı niteliktedir. Bu yetki, daha özel ve daha evrensel bürokratik yapılar için geçerlidir.
Howthrone Deneyleri ve Etkileri
Douglas McGregor'un X ve Y Teorisi
Rensis Likert'in Sistem-4 Modeli
Hawthorme araştırmaları 1924-1930 tarihleri arasında yapılmıştır. Araştırmacılar; ışıklandırma,ısıtma, yorgunluk ve fiziksel yerleşim düzeninin verimlilik düzeyi üzerinde olumlu etkide bulunacağı düşüncesini incelemek için çalışmalarını başlatmışlardır. Klasik yaklaşımın öne sürdüğü düşüncelerin uygulamada test edilmesini amaçlayan bu araştırmada, elde edilen sonuçlar, öne sürülen araştırma hipotezini doğrulamamıştır. Bunun üzerine çalışmalarını verimliliği arttıran unsurların belirlenmesi üzerine kaydıran araştırmacılar, dikkatlerini sosyal faktörlere kaydırmışlardır.
Hawthorne’de; Işıklandırma, Role Montaj Odası, Mika Yarma Test Odası, Mülakat Programı ve Seri Bağlama Gözlem Odası deneylerini kapsamaktadır. Hawthorne araştırmaları ile işçi davranışlarının fizyolojik, psikolojik,ekonomik ve diğer yönleriyle incelenmesi yoluna gidilmiş ve elde edilen sonuçların sosyal örgütler ve yönetim üzerindeki etkileri izlenmiştir.Yapılan çalışma sonucunda, teknik ve fiziksel şartlarda yapılan olumlu bir iyileştirmenin her zaman verimliliği artırmadığı tespit edilmiş ve bu aşamadan sonra teknik ve fiziksel faktörler, yerini sosyal faktörlere bırakmıştır. Araştırmanın sonuçları kısaca aşağıdaki gibi özetlenebilir:
Douglas McGregor, “Organizasyonların İnsani Yönü” adlı kitabında, örgüt içindeki
yöneticilerin davranışlarının, diğer bireyleri algılama biçimi ve görüş şekline
bağlı olduğunu savunmaktadır. Bu bağlamda da yönetim ve insan doğasıyla ilgili
olarak X ve Y kuramlarını geliştirmiştir. Bu kuram insanlara ilişkin geleneksel
otokratik varsayımlarla, daha davranışsal temelli varsayımlar arasında kesin bir
ayrım yapmıştır.
McGregor’e göre X kuramının insan davranışları hakkındaki varsayımları şunlardır:
Y kuramının varsayımları ise şöyle sıralanabilir:
Güdülemede X kuramının amacı, insan davranışlarını dıştan kontrole tabi tutmak ve insanları yumuşak başlı hale sokmak, söyleneni tepki göstermeksizin aynen yerine getirecekleri koşulları oluşturmaktır. Buna karşılık Y kuramı güdülemede, geniş ölçüde kendi kendini kontrolü ve kendine yön vermeyi esas alır.
Rensis Likert, İnsani Organizasyon başlığını taşıyan eserinde insan ilişkileri ve insan davranışları çok boyutlu bir şekilde açıklamıştır. Likert yöneticilerin çalışanlar üzerindeki davranışlarına bakarak organizasyon hedeflerine ulaşmada etkin olan ve olmayan organizasyonları incelemek suretiyle dört farklı yönetim biçimi sınıflandırmasına gitmiştir. Bunlar;
Sistem 1: Otoriter- Hiyerarşik Yöenetim
Sistem 2: İyiliksever Otoriter Lider
Sistem 3:Danışıcı Yönetim
Sistem 4:Katılımcı Yönetim
Geleneksel örgüt kuramlarının yetersizlikleri ancak modern yönetim kuramları-
nın ortaya çıkmasıyla giderilebilmiştir. Modern yönetim kuramlarının hepsi de
sentezci bir niteliğe sahiptirler. Bununla beraber, modern kuramları bağdaşık bir
düşünce sistemine sahip değildirler. Her kuramcının önemle üzerinde durduğu
konular birbirinden farklıdır. Ancak sistem kuramı modern yönetim kuramları-
nın medodolojisini oluşturmaktadır.
Genel sistem teorisi, Ludwig Von Bertalanffy tarafından oluşturulmuştur. Bertalanffy, aynı zamanda genel sistem teorisinin yaygınlaştırılmasına dayalı bir haraketin ve bilimsel örgütlenmenin öncüsü de olmuştur. Sistem en basit deyimiyle, organize olmuş kümedir. Başka bir tanımlamada sistem, karşılıklı olarak birbirine dayalı unsurlar topluluğu olarak görülmüştür.
Sistemler çevreleriyle etkileşen ''açık sistemler'' ve çevreleriyle etkileşmeyen ''kapalı sistemler'' olarak başlıca iki alt sınıfa ayrılırlar.
Klasik, Neo-Klasik ve sistem kuramları bir örgütün ve yönetim ilkelerinin neler olması gerektiğini açıklamaya çalışmıştır. Bunlarla ilgili yol ve yöntemleri ortay koymuştur. Durumsallık kuramında, her yer ve zamanda geçerli olan en iyi bir organizasyon yapısının olmadığı, organizasyon ile ilgili her şeyim "koşullara bağlı'' olduğu fikri esas alınmıştır.
Durumsallık kuramında bir örgütün yapısını ve yönetim anlayışını oluşturan unsurlar, örgütün bulunduğu çevre, yaptığı iş ve çalışanların özelliği gibi değişkenlere göre değişebilir.Bu kuram bazı etkenlere bağlı olarak bir örgütün sahip olması gereken yönetim anlayışının ne olmasını gerektiğini açıklamaya çalışmıştır.Kuramın temel varsayımı, bir örgütün yönetim anlayışının bazı değişkenlere bağlı bir şekilde farklılaşabileceğidir.
Durumsallık kuramının, 1970'li yıllardan itibaren geniş ölçüde kabul görmesinin nedeni, her örgütün kendisine özgü bir yapısının ve yönetimin olmasının gerektiğini ve bir örgüt ve yönetim kuramının ancak örgütün amaçlarına, çalışanların niteliğine uygundüştüğünde uygulanabileceğinin savunulmasıdır.
Durumsallık kuramı, bilimsel bir araştırma modeli tabanlı olarak incelenebilir. Bilimsel araştırmalar çoğu zaman değişkenler arasındaki ilişkiyi betimlemeye çalışır. Farklı değişkenler olsa da bu değişkenler temelde bağımsız(neden) ve bağımlı(sonuç) değişkenler olmak üzere ikiye ayrılır. Bu değişkenler arasında neden sonuç ilişkisi vardır.
Sonuç olarak durumsallık kuramına göre; örgüt yapısı, şartlara göre değişmektedir. Sabit bir örgüt yapısı, ''en iyi''olmamaktır. Örgüt yapısı gerek içeriden gerekse dışardan bir dizi faktöre bağımlı olarak değişecektir.
Kalite, hiçbir şirketin kendi varlığını sürdürmede tepe yönetimin sağlam liderliği altında, yüksek bir rekabet gücünü, çalışanlarının güvenliğini ve müşteri memnunyetini sağlamaya, sosyal sorumluluk katkılarını yerine getirmeye dönük faaliyetleri asla yadsınamayacak bir olgudur. Kalite kelimesi, kullanım amacına uygun değişik anlamlar ifade edebilmektedir. Birçok kişiye göre kalite ''lüks'', ''pahalı'',, ''az bulunur'', ''üstün nitelikte'' ve benzeri kavramlarla eş anlamlıdır. Teknolojik formasyonu olan kişilere göreyse kalite ''standartlara uygunluk'' ile özdeştir. Tek cümleyle açıklamak gerekirse, kalite, istenen özelliklere uygunluktur. Kalitenin tanımını yapmak kalite uzmanları için dahi kolay değildir.
Toplam Kalite Yönetimi, bir kurum ya da kuruluşun tüm faaliyetlerini ve tüm kaynaklarını çalışanlarının, müşterilerinin mevcut ve gelecekteki beklentilerini tatmin edecek, iş sonuçlarında mükemmelliği sağlayacak ve topluma olumlu katkılarda bulunacak biçimde yönlendirmesidir. Bir kuruluş içinde kaliteyi odak alan, kuruluşun bütün üyelerinin katılımına dayanan, müşteri memnuniyeti yoluyla uzun vadeli başarıyı amaçlayan ve kuruluşun bütün üyelerine ve topluma yarar sağlayan yönetim yaklaşımıdır.
Toplam Kalite Yönetimi, kurumda çalışan tüm çalışanların faaliyetlerini, süreçlerini, ürünlerini ve hizmetlerini sürekli iyileştirme yoluyla, vatandaş memnuniyetine odaklanan bir yönetim metodolojisidir.
Son yüzyılda toplumsal değişimler, nüfusun artışı, zorunlu eğitim süresinin artması, eğitim kurumlarının sayısında artışa yol açmıştır. Eğitim kurumlarındaki artış bu kurumların etkili bir şekilde yönetilmesi problemini ortaya çıkarmıştır. Eğitimin devlet eliyle yürütülmesi, eğitimi kamusal bir hizmet alanına dönüştürmüştür. Eğitimin kamusallaşması süreci ise eğitim yönetiminde merkeziyetçi ve bürokratik yaklaşımların hakim bir anlayışa dönüşmesine yol açmıştır. Bu gelişmeler sonucunda eğitim yönetimi alanı kamu yönetimi bilim dalının bir alt alanı olarak ele alınmaya ve incelenmeye başlanmıştır.
Eğitim yönetimi, eğitsel amacın gerçekleştirilmesinde yönelik insan ve madde kaynaklarının işe koşulması olarak tanımlanabilir. Başaka bir tanıma göre eğitim yöntemi; eğitim örgütlerini, belirlenen amaçlara ulaşma sürecinde insan ve madde kaynaklarını sağlayarak ve etkili bir biçimde kullanarak, belirlenen politikaları ve alınan kararları uygulamaktır. Kısaca eğitim yönetimi, eğitimin sahip olduğu kaynakları etkili bir şekilde kullanarak öğrencilerin en iyi şekilde eğitim alacağı ortamları inşa etme, bununla ilgili politikalar belirleme sürecidir.
Eğitim yönetiminin amacı, eğitim örgütünün önceden belirlenen amaçları gerçekleştirmek için etkili bir şekilde işletmek ve yenileştirmektir. Eğitim örgütlerinin verimli, sağlıklı ve yararlı olarak işletmek ve eğitim çalışanlarının işten doyumlarını sağlamaktır.
Eğitim yönetiminin kendi özgün yönü ağır basmaktadır. Çoğu zaman eğitim örgütleri diğer örgütlerden farklılaşmaktadır. Eğitim örgütlerininfarklılaşmasını sağlayan özellikler şu şekildedir: