Introducing 

Prezi AI.

Your new presentation assistant.

Refine, enhance, and tailor your content, source relevant images, and edit visuals quicker than ever before.

Loading…
Transcript

GÖRÜŞLERİ

SONUÇ

DİĞER ALANLAR

MERYEM EROĞLU

FAZLURRAHMAN

Pakistan’ın Hezâre şehrinde dindar bir ailenin çocuğu olarak 21 Eylül 1919’da dünyaya geldi. Babası ,geleneksel İslâmî ilimlerde öğrenim görmüş olmakla birlikte, İslâm’ın çağdaş gelişmelerle hesaplaşması ve rekabet gücü kazanması gerektiğini savunuyordu.

Fazlurrahman ilk öğrenimini, Pakistan’da “ders-i nizâmî” diye bilinen medrese eğitimi şeklinde babasının yanında gördü. Kendi ifadesine göre yenilikçi bir fikir adamı olarak yetişmesinde babasının önemli katkıları oldu. On yaşında iken Kur’an’ı ezberledi. Daha sonra babasının teşvikiyle modern eğitime yöneldi; 1933’te, Lahor’a yerleşen ailesinin yanında yüksek öğrenimine başladı; bir yandan da babasından İslâmî ilimler tahsiline devam etti.

1940’ta Pencap Üniversitesi’nin Arapça bölümünden mezun olduktan sonra aynı üniversitede lisans üstü öğrenimine başladı. Arapça’ya olan hâkimiyeti ve ders-i nizâmî eğitimi sayesinde İslâmî ilimlerle münasebetini daha da geliştirdi.

Doktora çalışmasını İngiltere’de sürdürdü ve Oxford Üniversitesi’nde İbn Sînâ’nın en-Necât adlı eserinin “en-Nefs” bölümü üzerinde çalıştı. Amacı, uzun zamandır ihmal edilen İslâm felsefesi alanında uzmanlaşmaktı.

1950’de İngiltere’nin Durham Üniversitesi’ne öğretim üyesi olarak tayin edildi. Bu dönemde çalışmalarını İslâm felsefesi üzerinde yoğunlaştırdı. Bu sıralarda en çok ilgisini çeken düşünürler Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî, Fârâbî, İbn Sînâ ve Gazzâlî oldu.

Klasik dönem İslâm felsefesiyle ilgili çalışmalarının son ürünü olan Prophecy in Islam adlı eserini bu tarihte yayımlamıştır. Bu kitapta İslâm düşüncesindeki peygamberlik anlayışını tamamen felsefî bir yaklaşımla ele aldı ve Fârâbî, İbn Sînâ, İbn Hazm, gibi ilim ve fikir adamlarının bu hususu nasıl anladıklarını ortaya koydu.

Islamic Methodology in History adlı eseri hadis, sünnet ve fıkıh alanlarında yeni anlayışlarla ictihad yapmanın önemini vurguluyordu. Yine  Islam adlı eseri , İslâm düşünce tarihiyle âdeta hesaplaşıyordu. Bu yüzden eser Pakistan’da büyük bir infial uyandırdı.

Dönemin bazı siyaset adamları,Fazlurrahman’ı hedef seçerek Islam adlı kitabında sarfettiği bir cümleden dolayı 10.000 rupi ödül koyarak katlini istediler. Bunun üzerine Fazlurrahman Pakistan’ı terkedip Amerika’ya gitti ve California Üniversitesi’nde bir dönem ders verdikten sonra Chicago Üniversitesi’nde İslâm düşüncesi profesörü olarak göreve başladı.

Onun devamlı olarak vurgulamak istediği husus, ilmî çalışmaların fikrî cihadla (eylemle) dengeli bir şekilde sürdürülmesidir.

Uyanış hareketinde fikrî, eylemci olmak üzere iki akımdan söz etmek gerekir. Fikrî akımın sadece ilmî meselelerle uğraşmasına karşılık eylemci akım daha ziyade sosyal ve ahlâkî konulara eğilmiş ve toplumun meselelerini çözebilmek için bizzat eyleme yönelik önlemler almıştır. Fazlurrahman bu iki akımın uyumlu bir şekilde birleştirilmesini arzu etmiştir.

Fazlurrahman çok önemli üç birikime sahipti: Klasik İslâm kaynaklarını bilmesi, Pakistan’daki görevi sırasında edindiği tecrübe, günümüz sosyal bilimlerine olan vukufu. Bu birikimlerle ulaştığı sonuçlardan hiçbir şekilde taviz vermemiştir. Bundan dolayı ona karşı Pakistan’ın muhafazakâr kesiminden şiddetli tepkiler gelmiştir

Birçok müsteşrik İslâm düşüncesinin Gazzâlî’den sonra durakladığını ve yeni bir fikir üretemediğini ileri sürmüştür. Fazlurrahman önce bu görüşün yanlış olduğunu göstermek sonra klasik dönemde özgünlüğü olan, çağımızla ilgi kurabilecek bir İslâm düşünürü arayışına çare bulmak istedi.

İslâm hukuk ilimlerinin üç önemli dalında yöntem sorununa çözüm getirdi. Bunlardan ilki“hadis yöntemi”, ikincisi , “fıkıh yöntemi”, üçüncüsü de “tefsir yöntemi”dir.

Fazlurrahman’ın fikrî gelişmesinin üç merhaleden geçtiği söylenebilir

 1. Bunalım dönemi. Geçirdiği şüphe dönemidir. Kendisi, bu dönemde felsefenin de etkisiyle geleneksel inançlarının darmadağın olduğunu söyler .

2. Oluşum dönemi. İslâmî bakımdan gelenekçilikle çağdaşlık arasındaki uçurumu kapatmak için gereken metodolojiyi geliştirmeye çalışmıştır.

 3. Çözüm dönemi. Çağdaş İslâm dünyasının fikrî ve içtimaî meselelerinin çözümlenmesini ve İslâmî ilimler için gerekli olan metodolojiyi kuramsal olarak geliştirdiği dönemdir.

Ona göre gelenekler önemliydi: Ancak dinî geleneğin sonraki nesillerin sağlıklı düşünme ve gelişmelerine katkıda bulunabilmesi için ona “yeniden hayatiyet kazandırılması ve ıslah edilmesi” gerekiyordu.

Toplumsal değişme tarihî bir gerçektir. Müslümanların geri kalması bu gerçeği tam olarak anlayamamalarından kaynaklanmıştır.

Günümüz müslümanları meselelerini ancak yeniden Kur’an’a dönerek ve ondan hareket ederek çözebilirler.

Toplumsal değişimin etkisiyle yenilenmeyecek, dolayısıyla değişime uğramayacak olan sadece Kur’an ve hadisten çıkarılan “genel İslâmî ilkeler”dir.

Fazlurrahman bu görüşlerini ribâ (faiz) konusuna uygular. Bugünkü ekonomik ortamda acaba faizsiz banka olabilir mi?

Ayrıca banka sistemi olmayan bir toplum ekonomik açıdan kalkınabilir mi? Bu sorular Fazlurrahman’a göre ekonomide uzmanlaşmış kişilerce cevaplandırılmalıdır. Eğer cevapları “evet” ise ribâ çözümlenmiş olacaktır; “hayır” ise o zaman müslüman âlim, “Banka faizi Kur’an’ın ribâ diyerek uygulamaya koyduğu yasak içine girer mi?” meselesini çözmek durumundadır. Ancak Fazlurrahman faiz gibi terimleri ribâ kelimesine karşılık olarak kullanmama hususunda titizlik göstermektedir. Ona göre faiz sadece anlam yönünden değil uygulama açısından da ribâdan farklıdır. Buna karşılık geleneksel ribâ tanımında meselenin çözümü için sunulan bir ilke şudur: “Alacaklıya fayda sağlayan her türlü kazanç ribâdır”. Bu ilkeye göre borçlu alacaklıya bir hediye dahi verse yine ribâ sayılır. Bu ribâ tanımı her durum ve ekonomik şart için uygulanamaz. Aslında ribâ yasağı bu aşırı tanımı ile de hiçbir zaman İslâm hukuk ve ekonomi tarihinde uygulanmış değildir. Günümüz ekonomik şartları için Kur’an’ın ribâ anlayışının bankacılık işlemleri de göz önünde tutularak yeniden tanımlanması gerekir.

Fazlurrahman –İbn Teymiyye gibi- vahiyde şüpheye yol açan Garanik konulu rivayetlerin yaşanmış bir olaydan söz ettiği düşüncesindedir. Ona göre, Habeşistan’a göç zamanında oluşum halindeki Müslüman toplum büyük sıkıntılar içinde iken Hz. Peygamber bir kez bu tanrılar lehine konuşmuş, Necm Suresi’nden uzlaşmaya dair bazı ayetler zikretmiştir. Fakat çok kısa bir süre sonra bunların hükmü kaldırılmış, şeytani ayetler olarak şiddetle teknit edilmiş ve şu an Kur'an’da bulunan ayetler onların yerini almıştır.

Fazlurrahman’a göre sünnet temelde davranışla ilgili bir kavramdır. Ancak örnek olarak seçilmiş bir davranışa sünnet denebilir. Bu açıdan onun “kaidevî” özelliği davranış yönünden önce gelir. Öte yandan “örnek davranışa harfiyen uyma” sünnet kavramının asıl mânasında bulunmaz. Şu halde kavram olarak sünneti içeriğinden ayırmak gerekir.

HADİS VE SÜNNET

Fazlurrahman sünneti, içeriği açısından “mutlak sünnet” ve “yaşayan sünnet” şeklinde ikiye ayırmıştır. Mutlak sünnet bizzat Hz. Peygamber’in söz ve davranışları, yaşayan sünnet ise İslâm toplumunun mutlak sünnet çerçevesinde uygulama alanına çıkardığı sünnettir. Hadis hareketlerinin ortadan kaldırmayı hedeflediği sünnet de bu ikinci kısımdır. Ve bu tutum birçok bakımdan zararlı olmuştur. İlk önce ictihad hareketlerini baltalayarak İslâm düşüncesini donuklaştırmıştır. Halbuki insan davranışları benzerlik arzetse bile hiçbir zaman aynı olamaz. . Meselâ Hz. Peygamber savaş ganimetlerinden mücahidlere eşit pay verdiği gibi süvarilere atları için ayrı bir pay daha vermiştir. Bu uygulamanın amacı, müslümanları o sırada savaşlar için büyük ölçüde ihtiyaç duyulan at yetiştirmeye teşvik etmekti. Daha sonra atların çoğalmasıyla ihtiyaç ortadan kalkmış ve onlar için ganimetten pay vermeye de gerek kalmamıştır.

Günümüz müslümanlarının düşünce donukluğundan kurtulabilmesi, sünneti tekrar yaşayan sünnet anlayışına döndürmekle mümkündür. Ancak bunun için kıyas, re’y gibi klasik yöntemlerin de geliştirilmesi ve belki bunlarla birlikte yeni yolların da bulunması gerekmektedir. İcmâ ise bir yöntem olmayıp sadece tabii şekilde kendiliğinden oluşan bir süreçtir ve onu sunî olarak oluşturmaya çalışmak ancak istibdat doğurur.

TEFSİR VE TEFSİR USULÜ

Fazlurrahman tefsiri İslâmî ilimlerin çok önemli bir disiplini olarak değerlendirir. Çünkü tefsir Kur’an’ı Kur’an olarak anlamaya çalışan tek disiplindir.

Fazlurrahman, çağdaş tefsir usulünün yalnızca Kur’an’ın doğru anlaşılması meselesiyle ilgilenmesi ve edebî üstünlüğü, belâgatı gibi konularla vakit kaybetmemesi gerektiği düşüncesindedir. Kur’an şüphe yok ki bir sanat şaheseridir .

İSLAM HUKUKU VE FIKIH USULÜ

 Fazlurrahman İslâm hukukunun dinamizmini ictihadın oluşturduğunu, ictihadın bulunmadığı yerde uygulanacak İslâm hukukunun söz konusu olamayacağını belirtir;

Asıl ictihad etme ihtiyacının hukukî ceza ve kurallar kısmında hissedildiğini, ayrıca rastgele ictihadları önlemek ve İslâm hukukunda birliği sağlamak için bütüncül bir fıkıh usulünün geliştirilmesi gerektiğini belirtir.

Toplumda hâkim olan irade sadece Allah’ın iradesi olmalıdır. Tefsirin bunu ortaya koyacağı açıktır. Bu temel ilkeler hiçbir zamanda ve yerde değişmeyeceği için önerilen fıkıh yöntemi İslâm toplumunda birlik sağlayacak , fakat düşünce farklılıklarını da engellemeyecektir.

Geleneksel fıkıh usulündeki bir noktayı eleştirirken Fazlurrahman sürekli âyet ve hadis iktibas etmenin yersiz olduğunu söyler. Çünkü müslüman, Kur’an ve Sünnet’i tamamıyla kendi benliğine sindirdiği için ileri süreceği hukuk kuralının bunlarla çelişemeyeceği açıktır.

İslâmî denilebilecek bir dünya görüşünün sistemli ve açık bir şekilde ortaya konmasına ihtiyaç vardır. Fazlurrahman’a göre bu görev felsefeye düşmektedir. Çünkü düşünceye netlik kazandıran ve dünya görüşünü sistemleştiren disiplin felsefedir.

Fazlurrahman’a göre müslümanlar, Mu‘tezile ile Cebriyye’nin temsil ettiği aşırılığın orta yolunu bulmak için çaba sarfetmiş ve elde edilen görüşler Ehl-i sünnet’in isabetli kararlarıyla topluma bir canlılık kazandırmıştır. Ancak hemen bir asır içinde Ehl-i sünnet’e ait görüşler Kur’an ve Sünnet gibi değişmez ilkeler olarak müslümanların zihinlerinde yer etmeye başlamış, böylece donuk bir fikrî ve sosyopolitik sistem haline gelmiştir.

Fazlurrahman, sûfîlerin mesleklerini Hz. Peygamber ile sahâbîlere dayandırmasını yanlış bulur. Zira ne Peygamber ne de sahâbîler sûfî idi.

Fazlurrahman’ın görüşlerinden şu sonuç çıkarılabilir: İslâm medeniyetinin yeniden kurulması ve canlandırılması için büyük bir düşünce hareketi başlatılmalıdır. Şu anda bütün müslüman toplumların yapmaya çalıştığı gibi Batı bilim ve teknolojisini ithal etmekle hissedilir hiçbir gelişme kaydedilemez.

Bunun için de gereken şart, felsefe yanında diğer insan ve toplum bilimlerinin de Kur’an’ı temel alarak hızla geliştirilmesidir.

Kur’ân vahiy ürünü deyip , vahyin anlam olarak Resûl-i Ekrem’in kalbine indiğini, onun dili ve kelimeleriyle ifadeye döküldüğünü ileri süren görüşü açıkça, “Kur’an hem mâna hem de lafız bakımından Allah kelâmıdır” inancıyla çelişiyordu. Bundan dolayı onun bu düşüncesi, “Kur’an Allah ve Hz Muhammed’in ortaklaşa oluşturdukları bir eserdir” şeklinde yorumlandı.

Fazlurrahman sünnetin kaidevî oluşu ve bağlayıcılığı konusunda muhafazakârlarla aynı görüşü paylaşmasına rağmen hadis mecmualarına girmiş olan özellikle hukuk, ahlâk, siyaset, iktisat gibi meselelere dair birçok hadisin lafız olarak Hz. Peygamber’e ait olmayıp gerçekte devrin sorunlarına çözümler getirmek üzere üretildiğini söyler.

Bazı Eserleri.

1. Avicenna’s Psychology 

2. Prophecy in Islām:

3. Avicenna’s De Anima 

4. Islamic Methodology in History 

5. Islam 

6. Islam and Modernity

KAYNAKÇA

TDV ANSİKLOPEDİSİ

FERHAT KÖMÜR

DOÇ.DR EBU BEKİR SİFL

Öncelikle Fazlur Rahman'ın yoruma ilişkin anlayışının ,değişimi ve tarihi dikkate

aldığını söyleyebiliriz. Bu yaklaşım; süreç içinde toplumların değiştiklerini, dönüşüme

uğradıklarını ve bu değişim sonucunda anlayış ve kurumların da değişmesi gerektiği

varsayamına dayanır. Dolayısıyla, toplumsala ilişkin

verilmiş hükümlerimizin de zaman içinde değişeceğini varsayar.

Learn more about creating dynamic, engaging presentations with Prezi