Introducing
Your new presentation assistant.
Refine, enhance, and tailor your content, source relevant images, and edit visuals quicker than ever before.
Trending searches
GÖRÜŞLERİ
SONUÇ
DİĞER ALANLAR
MERYEM EROĞLU
Pakistan’ın Hezâre şehrinde dindar bir ailenin çocuğu olarak 21 Eylül 1919’da dünyaya geldi. Babası ,geleneksel İslâmî ilimlerde öğrenim görmüş olmakla birlikte, İslâm’ın çağdaş gelişmelerle hesaplaşması ve rekabet gücü kazanması gerektiğini savunuyordu.
Doktora çalışmasını İngiltere’de sürdürdü ve Oxford Üniversitesi’nde İbn Sînâ’nın en-Necât adlı eserinin “en-Nefs” bölümü üzerinde çalıştı. Amacı, uzun zamandır ihmal edilen İslâm felsefesi alanında uzmanlaşmaktı.
1950’de İngiltere’nin Durham Üniversitesi’ne öğretim üyesi olarak tayin edildi. Bu dönemde çalışmalarını İslâm felsefesi üzerinde yoğunlaştırdı. Bu sıralarda en çok ilgisini çeken düşünürler Ebü’l-Hasan el-Eş‘arî, Fârâbî, İbn Sînâ ve Gazzâlî oldu.
Uyanış hareketinde fikrî, eylemci olmak üzere iki akımdan söz etmek gerekir. Fikrî akımın sadece ilmî meselelerle uğraşmasına karşılık eylemci akım daha ziyade sosyal ve ahlâkî konulara eğilmiş ve toplumun meselelerini çözebilmek için bizzat eyleme yönelik önlemler almıştır. Fazlurrahman bu iki akımın uyumlu bir şekilde birleştirilmesini arzu etmiştir.
İslâm hukuk ilimlerinin üç önemli dalında yöntem sorununa çözüm getirdi. Bunlardan ilki“hadis yöntemi”, ikincisi , “fıkıh yöntemi”, üçüncüsü de “tefsir yöntemi”dir.
Fazlurrahman İslâm hukukunun dinamizmini ictihadın oluşturduğunu, ictihadın bulunmadığı yerde uygulanacak İslâm hukukunun söz konusu olamayacağını belirtir;
Asıl ictihad etme ihtiyacının hukukî ceza ve kurallar kısmında hissedildiğini, ayrıca rastgele ictihadları önlemek ve İslâm hukukunda birliği sağlamak için bütüncül bir fıkıh usulünün geliştirilmesi gerektiğini belirtir.
Toplumda hâkim olan irade sadece Allah’ın iradesi olmalıdır. Tefsirin bunu ortaya koyacağı açıktır. Bu temel ilkeler hiçbir zamanda ve yerde değişmeyeceği için önerilen fıkıh yöntemi İslâm toplumunda birlik sağlayacak , fakat düşünce farklılıklarını da engellemeyecektir.
Kur’ân vahiy ürünü deyip , vahyin anlam olarak Resûl-i Ekrem’in kalbine indiğini, onun dili ve kelimeleriyle ifadeye döküldüğünü ileri süren görüşü açıkça, “Kur’an hem mâna hem de lafız bakımından Allah kelâmıdır” inancıyla çelişiyordu. Bundan dolayı onun bu düşüncesi, “Kur’an Allah ve Hz Muhammed’in ortaklaşa oluşturdukları bir eserdir” şeklinde yorumlandı.